Yüksek yargının alçak noktaları

Bizler fikir üreticisi beyinsel emek işçileriyiz. Gazetecileriz.

Dünyada ve yurtta iyi giden işleri takdirle, iyi gitmeyen işleri de eleştirerek kamuoyunun gündemine taşımak için çaba harcarız. Kâh duygusal bir öyküyü, kâh tarihte ibret alınması gereken bir olayı hatırlatır ders çıkarılmasına gayret ederiz. Bu mesleğin de istismarcıları yok değil elbette. Olayları çarpıtmak, algıları istedikleri yöne çevirmek gibi maksatlı olanlar da var.

Biz yazdıklarımızın en doğrusu olduğu kanaatiyle yazsak da bilmeyerek yanıldığımız ve yanlış yaptığımız da olabilir, çünkü hatasız hiçbir kimsenin olmadığını bilenlerdeniz. Yazdıklarımızı ve konuştuklarımızı iyi niyetle eleştirenleri hep başımızın üstüne koyar, teşekkürle karşılarız. Karşılamalıyız.

Lakin yazıp çizip dillendirdiğimiz konuları yanlış veya doğru bulduğundan dolayı değil, bir yerlerden aldıkları "ücret" karşılığı hep karalayanların varlığı ve hatta çokluğu da bir gerçektir. Bunlardan hakaret veya küfür içermeyenleri de yine okur es geçeriz.

Lakin her yazdığımızı galiz ve iğrenç bir dil kullanarak hakaret ve küfrederek eleştirenler bizim hep moral veya motivasyon açısından kâbusumuz olmuştur. Bunlar için yazılanların içeriği önemli değildir. Onlar için yazanın moral ve motivasyonunu bozarak sindirilmesi önemlidir. Mesela AKP yetkililerinin bu tür aşağılık yapıda olanlardan kurduğu ve sayılarının 100 binlerden oluştuğunu iftiharla açıkladıkları, "aktrol" diye adlandıkları kişiler, en iğrenç dili kullanarak sadece fikir emekçilerini takip edip hakaret ve küfür makinesi gibi çalıştıklarını herkes biliyor. Bu rezillerden her biri uyduruk isimlerle ve sahte cinsiyetlerle çok sayıda sosyal medya hesabı açıp icraatlarını bu hesaplar üzerinden ifa etmekteler.

İşte bu küfürbazlardan 300-500 tane sahte hesap sahibi bizi takiple görevlendirilmiş olmalı ki, her yazdığımız yazıdan sonra peş peşe sinkaf dâhil, yedi göbek sülalemiz dâhil, ana babamız dâhil, eşimiz evladımız dâhil, ağza alınmayacak küfürlerle hakaret etmekteler.

Bunları silmekle baş etmek de mümkün değil. Yeni açtıkları sahte hesaplarla hakaretlerini devam ettirmekteler.

Bizler bugüne kadar yargıyı hep makam olarak "yüksekte" tutup, yargı mensuplarına yakamızı ilikleyerek yaklaşma karakterimizi sürdürmüşüzdür. Düşünürüz ki, bizi maddi ve manevi yaralayan bu rezilleri yargıya şikâyet edelim, onlar da görevleri gereği bizim bu mağduriyetlerimizi "devletimiz adına" verecekleri kararlarla telafi edeceklerdir.

İşte bu maksatla 200'den fazla vakayı içeren tam 57 dilekçemizi delilleri ve belgeleri ile hazırlayıp İstanbul Çağlayan'daki mercilere tevdi ettik. Umutla beklemeye başladık. Bir yıl bekledik "makamı yüksek yargıdan" tek bir cevap yok. İki yıl bekledik, yine cevap yok. Üç yıl oldu hâlâ "yüksek yargı" bize karşı suskun. Hâlâ tek bir şikâyetimizin bile iki satırlık bir bilgisi bize veya avukatlarımıza tebliğ edilmedi.

Anlaşıldı ki, makam olarak yüksek yargının alçak noktaları da mevcut. Bu noktalarda bulunan bazı güdümlü görevliler muhtemelen bu dosyalarımızı masalarının çekmecelerine kilitlemişler, hakaretçileri himaye etmeye soyunmuşlardır. Bilgi işlem çağında olduğumuza göre bu şikâyetlerimizi takip edip, kimin veya kimlerin çekmecesinde kilitli olduğunu tespit etmek zor değildir.