Katar'daki İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Ligi Olağanüstü Zirvesi, 'karanlığın en yoğun olduğu an, aydınlığa en yakın zamandır' sözünü doğrulayacak gelişmelerin başlangıcına vesile olabilir mi Belki...
Hangi bahane ile yapılmış olursa olsun, pervasızlığını aklına esen her yeri vurabilecek bir aşamaya taşıyan İsrail'in 'arabulucu' Katar'a yönelik saldırısı, zirvedeki ülkelerin birçoğunun takkelerini önlerine koyup derin derin düşünmelerini gerektiriyor.
Bir daha olmaz denilen Katar da dahil, Amerika'nın güya koruyup kolladığı ülkelerin İsrail'in bir saldırısına maruz kalmayacaklarının herhangi bir garantisi yok.
Gazze ve Batı Şeria'ya yönelik saldırılarını sürdürürken, Suriye, Lübnan, Yemen, İran, Tunus ve nihayetinde Hamas yetkililerini bahane ederek Katar'ı vuran İsrail'in, yarın herhangi bir bahane ile mesela Mısır'ı, Ürdün'ü, Suudi Arabistan'ı, BAE'yi ya da başka bir yeri vurmayacağının garantisi yok.
Bu yönetenler imtiyazlı ya da farklı oldukları, dolayısıyla bu tür saldırılardan masun oldukları hayali kurabilirler. Ancak, kudurmuş hayvan gibi davranan İsrail'in, herhangi bir sebeple onlara da saldırması her zaman ihtimal dahilinde. Tıpkı Katar'a olduğu gibi.
Uyduruk sebeplerle gerçekleşebilecek bir İsrail saldırısında, korumalarını üstlenen ABD'nin parmaklarını bile kımıldatmayacağını, dahası büyük paralar ödeyerek aldıkları ABD malı savunma sistemlerin çalışmayacağını söylemek bile gereksiz.
Katar'da olduğu gibi 'bir daha olmaz' ve benzeri sözlerin herhangi bir karşılığının olmadığı da tecrübe ile sabit.
Katar'daki zirvede, 'haydutluğunu farklı bir boyuta taşıyan İsrail'in saldırganlığının durdurulması gerektiğini' vurgulayan Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, durdurmanın yollarını da işaret ediyor.
İsrail'e karşı somut adım atılması gerektiğini ve bazı ülkelerin Filistin devletini tanıması olumlu olsa da