Ne de çok!..

Gençler için çok şey ifade etmiyor olabilir. Ancak başörtülü rektör, başörtülü büyükelçi, başörtülü vali ve benzerlerini bir zamanlar hayal edebilmek bile mümkün değildi. Temel haklardan olan kılık kıyafet serbestisi konusunda ülkemizin aldığı mesafe, hamd etmeyi ve sağlayanlara teşekkürü gerekli kılıyor.

Konu, dindarların inançlarına göre davranmalarını engellemek olunca kullanılabilecek bahaneler bulmak çok kolaydı bir zamanlar. Sıklıkla 'Laiklik' vurgusu yapan yasakçılar, kavramı aldığımız Batılı ülkelerdeki uygulamalar hatırlatıldığında, 'bize has laiklik' mazeretine sarılırlardı.

Anayasa ve kanunlara göre 'başörtüsünün yasak olduğunu' söyler, 'yasakla ilgili şu metinleri gösterin' denildiğinde de çamura yatıp, pası Anayasa Mahkemesi kararları ya da kendilerinden menkul müphem bir kılık kıyafet yönetmeliğine atarlardı.

Temel haklardan olan kılık kıyafetin -özüne dokunmadan-, ancak kanunla sınırlanabileceği, yönetmeliklerin kanuna üstün olamayacağı ve Anayasa Mahkemesi'nin kanun koyucu gibi davranamayacağı ve benzeri çıkışlar işe yaramazdı. Suyun başını tutmuş olanlar böyle istiyorlardı çünkü.

Bir zamanlar hemen hepimizin canı yakmış olan başörtüsü yasağı, iki vefat haberi sebebiyle tekrar gündeme geldi. Konuyu dikkat çekici kılan, vefat edenlerden birisinin başörtülü olduğu için 1984'de görevinden uzaklaştırılan ilk öğretim görevlisi Dr. Nebahat Koru (Rahmetli Süleyman Karagülle'nin kızı, Fehmi Koru'nun eşi), diğerinin de meşhur başörtüsü yasakçılarından Prof. Dr. Emin Alıcı olmasıydı.

Hastalığı sebebiyle vefa eden ve dün Urla'da defnedilen Kimya doktoru Nebahat Koru'ya Cenab-ı Hakk'tan rahmet ve ailesine sabırlar diliyoruz. Emin Alıcı'nın ardından ne diyeceğimizi bilememek ise meselenin püf noktası.

İsmi 'Emin' olan birisi için yasakçılığı hatırlanıp, rahmet dilenmese bile 'taksiratlarının affı' gibi dileklerde bulunulabilirdi. Ancak, vaktiyle dekanlık ve rektörlük yaptığı üniversitede düzenlenen törenle uğurlanan