'Allah doktora muhtaç etmesin ama doktorsuz da bırakmasın' şeklinde, biraz ironik olsa da hoş bir söz vardır.
Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta'nın: 'Doktorlara gitmeliyiz, çünkü yaşamaları lazım. İlaçları da almalıyız, çünkü eczacılar da yaşamalı. İlaçları çöpe atmalıyız, çünkü biz de yaşamalıyız' sözleri, ironinin zirvesi.
Dün, 14 Mart Tıp Bayramı idi. II. Mahmud döneminde, Hekimbaşı Mustafa Behçet'in önerisiyle 14 Mart 1827'de Kurulan Tıphane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire, bizde modern tıbbın başlangıcı olarak kabul edilir ve her 14 Mart, Tıp Bayramı olarak kutlanır.
Tıp Bayramı'nın ilk kutlamasının 1919'da işgal altındaki İstanbul'da yapılması ve işgali protesto edip tutuklanan tıp öğrencilerinin, 'okulumuzun kuruluş yıl dönümünü kutluyorduk' şeklinde savunma yapmaları, hoş bir ayrıntı.
Evdekilerin aralarındaki konuşmasından aile hekimlerinin Tıp Bayramı günü grev yapacaklarını öğrenince, şaşırdım. Sık sık greve gitmeleri ne ise, ama tıbbiyelilerin Tıbbiyeliler Günü olarak bilinen bir günde grev yapmaları, en azından tuhaftı.
TTB'nin, 'Mesleğimize ve halkın sağlık hakkına sahip çıkmak, 'Başka Bir Sağlık Sistemi'nin mümkün olduğunu hastalarımıza ve halkımıza anlatmak için G(ö)REV'deyiz! 14 Mart günü tüm hekimleri ve sağlık emekçilerini hastalara, çalışanlara iyilik sağlama şansı kalmamış olan mevcut sağlık sistemini ve yönetimi protesto etmek üzere G(ö)REV'e davet ediyoruz' açıklaması da bir şey ifade etmekten uzaktı.
Bereket ki hekimlerimizin hepsi, gelenlere 'başka bir sağlık sisteminin mümkün olduğunu' anlatmak yerine muayene etmeyi düşünemeyecek kadar mesleklerine yabancılaşanlar gibi değil.
Tıp Bayramı'nı grevle geçirenler ve böyle bir şeyi akıllarından bile geçirmeyenler arasında ciddi bir fark olmalı. Bunu ifadede 'hekimdoktor' kavramları iş görür mü bilinmez, ama bir problem olduğu aşikar.
Konuyu anlamak için kadim dostum