İnancımız gereği, genellikle ölülerini hayırla anan ve rahmet dileyen bir milletiz. Vefat edenin bazı özel durumları sebebiyle rahmet dilemeye dili varmayanlar da hiç değilse 'Allah (cc) taksiratını affetsin' derler, malum.
Kahir ekseriyeti Müslüman olan bir milletin bir ferdi olduğu halde, o millete karşı kurulduğunu artık herkesin bildiği aşağılık bir kumpasa taşeronluk yapan FETÖ Terör Örgütü lideri, öldü. Ardından milletimizin kahir ekseriyetinin bırakın rahmet ya da taksiratlarının affını dilemelerini, 'iyi bilmezdik' deyip, ateşinin ve azabının çok olmasını istemeleri, inancına ve milletine ihanet edebilecek kadar alçalanlar acısından ibretlik... Türkiye'de bulunduğu, hatta ABD'ye yerleştiği ilk yıllarda bile, -maksadının ne olduğunu iyi bilenler hariç- birçok insanın hakkında hüsnü zan beslediği birisiydi FETÖ lideri.
FETÖ'nün 'hizmet hareketi' kılığına bürünüp gençlerimizin genetik şifreleri ile oynamak suretiyle onları dış güçlere emir kulu haline getirmeye çalıştığını bilenler de, 'belki düzelir' diyemeseler de herhalde 'fitne çıkmasın' düşüncesi ile yutkunmayı tercih ediyorlardı.
Vaktiyle 'fitne çıkmasın' diye susanlar, Teröristbaşının İzmir Kestane Pazarı Kur'an Kursu'nda hangi niyetlerin peşinde olduğunu iyi biliyor, mücadele için de elden geleni yapıyorlardı. Ancak, ihanet için oluşturulan bu yapının ardındaki dış mihraklar ve destekçileri ile mücadele kolay değildi.
FETÖ'nün, adına hareket ettiği güç için her yeri ve her şeyi ele geçirme niyeti, 2012'de MİT Müsteşarı'nın ifadeye çağrılması ile açığa çıkmaya başladı. Hedefleri daha yukarıya ulaşmak ve sistemi tümüyle kontrol etmekti.
Gezi olaylarını tahrik ve teşviklerini, emniyet ve yargı mensupları ile giriştikleri 17-25 Aralık darbe girişimi izledi. Hizmet hareketi değil ülkemizi dış güçlere peşkeş çekmek için çalışan bir terör örgütü oldukları, milletimizin şahlanarak boşa çıkardığı 15 Temmuz darbe girişimi ile tamamen netleşti.