İlgilenmenin sıkıcı tarafları olsa da CHP'de olup bitenleri görmezden gelmek mümkün değil. Bir parti açısından 'olur böyle şeyler' diyebileceğimiz sınırların ötesine geçen CHP'deki gelişmelerin çevrede oluşturduğu rahatsızlık, düşündürücü.
Siyasi parti kongrelerinde para, cep telefonu, tablet, kadro ya da daire vererek delegelerin iradelerini satın almanın özellikle de demokrasi, çağdaşlık, modernlik ve benzeri kavramları çok kullananlara hiç yakışmadığını söylemek, gereksiz.
Hukuk devletinde il kongreleri, hatta kurultayda çeşitli şekillerde delege iradesi avı yapıldığını belgeleriyle ortaya koyan 'içeriden' ihbarların yok sayılamayacağını, çocuklar bile bilir.
Tecrübeler, bir mahkeme kararının, 'tanımıyorum', 'akıllarını başlarına alsınlar' ya da benzeri çıkışlarla yok sayılamayacağını gösterdiği gibi, hoşlanılmayan mahkeme kararlarına yönelik gürültü çıkarmanın işe yaradığı da vaki değil.
İlgili mahkemenin partinin İstanbul kongresi ile ilgili verdiği 'ara' iptal kararının, özellikle de yönetimde bulunanları memnun etmediği, açık. Kongre, delegelerin iradelerinin satın alındığına dair kuvvetli şüphe sebebiyle iptal edildiğine göre, memnuniyetsizlik 'o kadar masraf edip kazandığımız kongreyi nasıl iptal edersiniz' anlayışından kaynaklanıyor belli ki.
Gelinen aşamada yapılması gereken, hukuki itiraz yollarına başvurmak ve kongrede delegelerin iradelerinin kesinlikle satın alınmadığına mahkemeyi bir şekilde ikna etmek. Ancak, çıkarılan onca gürültü arasında, kimsenin fısıltı şeklinde bile olsa 'kongrede delege iradeleri satın alınmamıştır' diyemeyişi, dikkat çekici.
Parti CHP, il kongresinde akçalı işler döndüğü iddiasıyla tedbiren görevden alınanlar CHP'li, Gürsel Tekin başta olmak üzere mahkeme kararıyla geçici kaydıyla görevlendirilenler de CHP'li. Mahkemenin görev verdiği kişilerden ikisinin çekilmesinin, ikna ediliş şekilleri açısından belki ayrı bir mahkeme konusu olabilme ihtimali, ayrı bir konu.