Baştan başlamak...

İSRAİL saldırısı ile başlayan süreçte, İran'ın İslam ülkelerinden normalde beklediği ve aslında alması da gereken desteğe sahip olamayışı, üzücü. Çin, Rusya ve Kuzey Kore'den umduklarını bulup bulamadığı, ayrı bir bahis.
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan, ilk günden itibaren çatışmaları durdurma konusunda dur durak bilmeden barış için diplomatik girişimlerde bulunuyor. Dolayısıyla her zamanki gibi Türkiye'nin yeri özel. Ancak diğer sınır komşuları Suudi Arabistan, Irak, Kuveyt, BAE, Katar, Bahreyn, Umman, Pakistan, Afganistan, Türkmenistan ve Azerbaycan'ın İran'ın umduğu gibi davranmadıkları davranamadıkları, açık. Bunun sebepleri, ayrı ve çok uzun bir bahis.
Hukuksuz saldırılarını kınamak ve bir an evvel durdurulmasını istemek başta olmak üzere İsrail'e karşı belirli oranda sertlik gösteriliyor olsa da İran'ın özellikle de bugünlerde daha fazla desteğe ihtiyacı olduğu, net.
Ağır saldırılara maruz kaldığı günlerde İran'ın Müslüman ülkelerden umduğunu bulamayışına yönelik değerlendirmeler yapmanın hoş olmadığı, malum. Ancak doğru ya da yanlış, mevcut durumun vaktiyle yaşananların bir neticesi olduğunu da unutmamak gerek.
Geçtiğimiz yıl Nisan ve Ekim'de karşılıklı füzeler atan iki ülke arasında 23 Haziran'da İsrail'in saldırısı ile başlayan çatışmalar, oldukça ciddi.
Siyonist İsrail, başta ABD olmak üzere Batı ülkelerinin tartışılmaz desteğine sahip.
Şimdilik aktif katkıları yokmuş gibi gözüken bu ülkelerin İsrail sıkışırsa yardıma koşacakları, biliniyor. Hep olduğu gibi.
Yıllardır ağır ambargolara maruz kalan ve teknolojik alanda arzu edilen seviyeyi yakalayamadığı bilinen İran'ın sahip olduğu destek denildiğinde derin düşüncelere dalınması, meselenin püf noktası.
Komşusu da olan İslam ülkelerinin mütereddit tavırlarının tek suçlusunun İran olduğu tabii ki söylenemez.
Ancak eğri oturup doğru konuşmak gerekirse, İran'ın bu sonuçta ciddi katkılarının olduğu da açık. Bunların neler olduğunu da en iyi kendileri biliyorlar.