Dr. Mehmet Kasapoğlu - Tarih, bazı günleri milletlerin kaderine mühür gibi işler. 14 Ağustos 2001, Türkiye için işte böyle bir gündü. Siyasi tarihimizin en çalkantılı, en karamsar dönemlerinden birinde, yorgun omuzlara bir umut eli uzandı.
AK Parti; yalnızca bir siyasi hareket değil, milletin özgüvenini ayağa kaldıran, ufkunu genişleten, küllenmiş inancını yeniden canlandıran bir yürüyüşün adı olarak doğdu. O gün atılan ilk adım, 24 yıldır Türkiye'nin istikametini belirlemeye, Türkiye'yi büyütmeye devam ediyor.
O dönemin Türkiye'sini hatırlamak, bugünü anlamak açısından önemlidir. Vesayet zincirleriyle kısıtlanmış bir demokrasi, darbelerin gölgesinde ezilmiş milli irade, siyasi çekişmelerle heba olan yıllar, büyükşehirlerdeki altyapı problemleri, krizlerle örselenmiş bir ekonomi… Halkın sandığa güveni, demokrasiye inancı neredeyse tükenmişti. Tam da bu noktada "devlet millet el ele" anlayışı, bu ülkenin geleceğini yeniden inşa edecek bir iradenin manifestosu olarak ortaya çıktı.
AK Parti iktidara gelir gelmez milletin iradesini merkeze aldı. Sandığı siyasetin tek meşruiyet kaynağı haline getirdi. Ülkenin kaderini karanlık dehlizlerde tayin etmeye çalışan vesayet odaklarının önü, milletin kararlı iradesiyle kesildi. Demokrasi korunmakla kalmadı, genişletildi ve güçlendirildi. Bugün özgürce konuşabildiğimiz, seçme ve seçilme hakkının önündeki engellerin kaldırıldığı, farklı inanç ve düşüncelerin aynı çatı altında buluşabildiği Türkiye, bu anlayışın eseridir.
Bu süreçte Türkiye, dış politikada da bambaşka bir noktaya geldi. Bir zamanlar bölgesel gelişmelerin pasif izleyicisi olan ülkemiz, bugün hem masada hem sahada oyun kuran, gündem belirleyen bir güç konumundadır. Bölgesindeki anlaşmazlıklarda garantör, istikrarsızlıklarda umut ışığı olarak öne çıkmıştır. NATO zirvelerinden Birleşmiş Milletler kürsülerine, G20 masalarından uluslararası krizlere uzanan her platformda sesi daha gür çıkan; hakikati, adaleti ve milli çıkarlarını kararlılıkla savunan bir Türkiye vardır. Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın dünya başkentlerinde çizdiği diplomasi çerçevesi, Türkiye'nin onurlu duruşunun tarihe düşülmüş kayıtları olmuştur.
İçeride ise en köklü değişimlerden biri, uzun yıllar bu toprakların kaderiymiş gibi dayatılan terör gerçeğinde yaşandı. Terör örgütlerinin kurmaya çalıştığı korku iklimi, güvenlik güçlerimizin kahramanlığı ve sınır ötesinde atılan cesur adımlarla sona erdi.
"Terörsüz Türkiye" hedefi; devletimiz ve milletimiz tarafından alın teriyle, cesaretle ve stratejik iradeyle yazılmış bir başarı hikayesinin adıdır. Bu süreç, milletimizin huzuru, kardeşliği ve devletimizin bekası içinse tarihi bir dönüm noktasıdır. Terörün silah bırakması, güvenlik meselelerinin çözümü kadar; kalkınmanın, refahın ve adaletin önünü açan stratejik bir kazanımdır. Milletimizin sofrasına huzur, cüzdanına bereket, gençlerinin yarınlarına umut katacak bir dönemin kapıları böylece aralanmıştır.
AK Parti'nin başarısının sırrı yalnızca güvenlikte ya da dış politikada değil, milletin hayatına doğrudan dokunan somut icraatlarda saklıdır. Siyaset, ancak vatandaşın sofrasına, cebine, evine, işine temas ettiğinde anlam kazanır. 24 yılda, bir zamanlar hayal olarak görülen sayısız proje tek tek gerçeğe dönüştü. Bölünmüş yollar, yüksek hızlı tren hatları, yeni havaalanları, köprüler, şehir hastaneleri, milli savunma sanayimizin gururu İHA'lar ve SİHA'lar, yerli otomobilimiz, uzaya gönderilen uydular… Dün "yapılamaz" denilen ne varsa, bugün yapılmış, üretilmiş ve milletin hizmetine sunulmuştur. Sokaktaki vatandaş "Türkiye yapar" diyebiliyorsa, bunun sebebi Türkiye'nin yapabileceğini göstermiş olmasıdır. AK Parti ile Türkiye kalkınma hamleleri yaşadı. Ama her şeyden daha fazla, toplumsal bir özgüven devrimi gerçekleştirdi.