Kırılgan erkeklik, yorulan kadınlık: İlişkilerde yeni roller

Birliktelik sandığımız şey bazen aslında tek başına ayakta durmaya çalışan birinin hikâyesidir. Son yıllarda seans odamda sıkça duyduğum cümlelerden biri şu: "Hep ben güçlüydüm bu yüzden de hep ben taşıdım."

Bu cümleyi kuranlar çoğunlukla kadınlarVe taşıdıkları şey sadece evin yükü değil duygusal yük, ilişkisel sorumluluk, çocukların ihtiyaçları, duygusal bağları ayakta tutma çabası.

Karşılarında ise çoğu zaman kırılgan ama görünmez bir sessizlik hâkim.

Erkeklik, hâlâ birçok kültürde "güçlü olmalısın, çözüm odaklı olmalısın, hislerini içine atmalısın" kalıplarına sıkıştırılmış durumda. Ama işin ironik tarafı bu kalıplar hem erkekleri yıpratıyor hem de ilişkideki kadını yalnızlaştırıyor.

Yeni çağda roller değişti ama duygular hâlâ gizli

Kadınlar artık üniversite mezunu, kariyer sahibi, ekonomik olarak bağımsız. Ama ilişkide hâlâ "duygusal emekçi" olan taraf çoğunlukla kadın. Erkek ise dış dünyada yorulsa da duygusal alanda dinlenen, kendini ifade etmekten çekinen, çoğu zaman da değişim taleplerine "ama ben buyum" cevabını veren taraf oluyor.

Erkeklerin kırılganlığı çoğu zaman sessizlikle, öfkeyle ya da kaçışla maskeleniyor. Kadınların ise bu kırılganlık karşısında iki yolu oluyor: Ya daha da güçlü olmak zorunda kalıyorlar ya da hırçınlaşıyorlar.

İlişkilerde "eşitlik" sadece iş bölümüyle olmaz

Evin işini paylaşmak bir adımdır. Ama asıl ihtiyaç duyguların paylaşılması, yüklerin içten bölüşülmesidir. Bir ilişkide "eşitlik", sorumluluğu sadece kadının taşımasıyla değil; duyguların birlikte konuşulması, yorgunlukların karşılıklı görülmesiyle başlar.

Bugünün erkekliği, yeniden tanımlanmaya muhtaç. "Ben senin omzun olamam ama sana yaslanabilirim" diyebilen, güçlü görünme takıntısını bırakıp "yardım istemeyi bilen" bir erkeklik olmalıdır.