İnançlı İşlem, taraflar arasında kurulan güven ilişkisine dayalı özel bir borç ilişkisidir.
Bu işlemde bir kişi, bir mal veya hakkı diğerine belirli bir amaçla devreder, ancak karşı taraf bu hakkı yalnızca belirlenen amaç için kullanmayı ve amacın gerçekleşmesinden sonra geri devretmeyi taahhüt eder.
Bu taahhüdün yazılı hale getirildiği belgeye "İnanç Sözleşmesi" (veya "İnançlı İşlem Sözleşmesi") denir.
Bu yazımda, İnançlı İşlem Sözleşmelerinin hukuki ve uygulama perspektifinden ayrıntılı olarak inceleyelim.
1. KAVRAMSAL TANIM
İnançlı mülkiyet devri, bir malın mülkiyetinin güven ilişkisine dayalı olarak devredilmesi, ancak devralanın bu hakkı belirli bir amaçla ve sınırlı şekilde kullanmayı taahhüt etmesidir.
Kısaca: "Mülkiyet görünürde devredilir, ama amaçsal olarak geçicidir."
Bu tür devirlerde;
Malın mülkiyeti devralana geçer,
Ancak bu devrin amacı bir güven ilişkisini gerçekleştirmektir (örneğin bir borcun teminatı, bir sözleşmenin güvencesi, bir işlemin kolaylaştırılması),
İşlem tamamlandığında mülkiyet tekrar devredene döner.
2. HUKUKİ DAYANAK VE NİTELİĞİ
Türk hukukunda inançlı işlemler açıkça kanunda düzenlenmemiştir; ancak Borçlar Kanunu'nun 26. maddesindeki "sözleşme serbestisi ilkesi" ve Medeni Kanun'un mülkiyet devrine ilişkin genel hükümleri çerçevesinde geçerlidir.
Yargıtay, 1948 tarihli İçtihadı Birleştirme Kararı (E. 1945/14, K. 1948/6) ile bu işlemi geçerli saymış,
"Taraflar arasında güvene dayalı bir mülkiyet devri geçerlidir; inançlı ilişkiyi ihlal eden taraf kötü niyetli sayılır" hükmünü benimsemiştir.
Dolayısıyla inançlı mülkiyet devri Türk hukukunda "gizli bir güven sözleşmesi" niteliğindedir; bir anlamda trust benzeri ama İngiliz hukukundaki trust'tan farklı olarak şahsi borç ilişkisine dayanır.
3. UYGULAMA ALANLARI
İnançlı mülkiyet devri genellikle teminat amacıyla yapılır.
En yaygın örnekler:
Borçlunun bir taşınmazını veya menkulünü alacaklıya geçici olarak devretmesi,
Ortaklık payının güvenli saklanması,
Marka, araç veya hisse devrinde hukuki riskten korunmak için geçici devrin yapılması.
Bu işlemlerde genelde iki belge olur:
Asıl devir sözleşmesi (örneğin tapuda satış, pay devri vb.)
İnanç sözleşmesi (trust agreement) – gizli veya yazılı olarak düzenlenir, "mülkiyetin neden devredildiğini ve hangi şartta geri döneceğini" açıklar.
TEMEL DURUM: HACİZLİ MALIN DEVRİ MÜMKÜN MÜ
Evet, teknik olarak hacizli bir taşınmazın devri mümkündür,
ancak haciz aynî bir yükümlülük olarak taşınmazla birlikte yeni malike geçer.
İcra ve İflas Kanunu (İİK) m.91 açık hüküm:
"Haciz, hacizli malın başkasına devrinden sonra da hüküm ifade eder."
Yani tapuda işlem yapılsa dahi, haciz taşınmazın üzerinde kalır, yeni malik hacizden arınmış bir mülkiyet kazanamaz.
Bu nedenle, inançlı mülkiyet devriyle "hacizden kurtulmak" mümkün değildir.
KAMU ALACAKLARI (VERGİ, SGK VB.) BAKIMINDAN DURUM
Eğer haciz vergi dairesi veya SGK gibi kamu kurumlarınca konulmuşsa,
işlem 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine tabidir.
6183 sayılı Kanun m.24:
"Amme alacağını tahsil amacıyla haczedilen mallar üzerinde tasarruf eden borçlunun yaptığı işlemler alacaklı idareye karşı hükümsüzdür."
Yani:
Borçlu, haciz konulmuş taşınmazını "inançlı" veya "gerçek" satış yoluyla devrederse,
Bu devir vergi dairesi açısından geçersiz sayılır,
Kamu alacağı yine taşınmazdan tahsil edilir,
Dahası, işlem "mal kaçırma" niteliğinde değerlendirilirse, cezai sorumluluk doğabilir.
4. HUKUKİ RİSKLER VE İSPAT SORUNU

26