Türk siyasetine reset mi geliyor

Türkiye'de siyaset, kendisine özgü koşulları ve yapısı olan bir kurumdur. Türk siyasetinin en temel niteliklerinden bir tanesi; sürekli tekrar edilegelen süreçler ve olaylar döngüsüne sahip olması olarak ifade edilebilir. Örnek olarak 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra her 15-25 yıl aralığında bir farklı şekillerde gerçekleştirilen darbelerin yaşanmış olması ifade edilebilir. Aynı şekilde Türk siyasetinde ortalama olarak 20 yılda bir siyasetin yapısının veya siyasi aktörlerin değiştirildiği yeniden yapılanma süreci de yaşanmaktadır. Söz konusu yeniden yapılanma ya partilerin, siyasetçilerin ya da siyasal yapının değişmesi şeklinde olabilmektedir. 2002 yılında bir anda hükümetin büyük ayağı olan partinin bölünmesi ve sonrasında yaşanan seçimlerde hâkim parti yönetimine geçiş siyasal değişim süreçlerine örnek olarak verilebilir. Siyasette yeniden yapılanma zaman bakımından askeri darbelerin sonrasına denk geldiği gibi darbe süreçlerinden bağımsız olarak coğrafyamızda ve dünyada yaşanan gelişmeler çerçevesinde darbe süreçlerinden bağımsız olarak da gerçekleştirilebilmektedir.

Siyasette yeniden yapılanma derken kastedilen maalesef siyaset mekanizmasının ülkenin koşulları ve ihtiyaçları doğrultusunda yenilenmesi, değişmesi, gelişmesi değildir. Söz konusu yeniden yapılanma dışarıdan planlanan ve dizayn edilen süreçler olarak hayata geçirilmektedir. Türk siyasal hayatında dışarıdan bir planlama olmaksızın, toplumun değerleri ve arayışları sonucu ortaya çıkmış ve büyük bir değişime neden olmuş en önemli gelişmenin, milletin koparılmaya çalıştığı özüne dönüş arayışının bir sonucu olarak ortaya çıkan Millî Görüş hareketinin doğuşu olduğunu parantez içerisinde ifade edelim. Siyasette yeniden yapılanma süreçlerinin öncesinde ya bir gerçeklik olarak ya da oluşturulan algılarla toplumda devlet kurumlarımın yetersizliği düşüncesi yaygınlaşmakta, yargı, siyaset başta olmak üzere kurumlara olan güven ortadan kalkmakta ve oluşan bu ortam sonrası değişim süreci başlatılmaktadır.

İçinde bulunduğumuz süreç ülkenin ekonomik olarak tarihindeki en zor günlerden birini yaşıyor olması, toplumda siyasete, devlete ve başta yargı olmak üzere devlet kurumlarına karşı güvenin hiç olmadığı kadar düşük seviyelerde olması, siyaset mekanizmasına ilişkin umut ve beklentinin çok düşük seviyelere gelmiş olması Türkiye'de siyasal yapının yenilenme sürecinin bir kez daha yaklaştığının göstergesi olarak ifade edilmektedir. Öyle görünüyor ki; 2016 yılında yaşanan hain darbe girişiminden sonra yönetim anlayışı merkeziyetçi, otoriter ve milliyetçi bir reflekse bürünen siyasal güç, bundan sonraki süreçte kurumları ve siyasi figürleri içeren bir değişim yaşamaya yaklaşmaktadır. Ancak bu seferki değişimin özellikle Türkiye ve coğrafyamızda yaşanan önemli olayların sonuna denk gelmiş olması ve darbeden bağımsız olarak toplumsal değişim talebini karşılayacak bir değişim görüntüsü ile planlanması önümüzdeki süreçteki yapılanmanın daha büyük çaplı olacağını gösteren niteliktedir. Mevcut siyasi figürlerle birlikte keskin ideolojik ayrıma dayalı ya da yaşam biçimlerine göre ayrıştırılan siyasal anlayışın da değişmesi söz konusu olacak gibi görünmektedir.