Son dönemde özelde camiamızla genelde ise Türkiye'deki İslami hassasiyet sahibi gruplar, cemaatler ve topluluklarla ilgili en fazla dikkat çeken sorunlardan birisi inancı gereğince yaşama iddiası olan insanlar olarak inandığımız dinin öncülerinin tebliğ üslubunu terk etmiş olmamızdır. Maalesef son dönemde ikna etmeyi değil tartışmayı, münazara yapmayı değil kavga etmeyi, bilgi, incelik ve belagat ile söz söylemeyi değil hakaret etmeyi tercih eder olduk. İçinde bulunduğumuz çağda koşullar ve küresel oyunlar nedeniyle çok zorlaşan tebliğ vazifesi üslubumuzun bozulması ile birlikte artık çok daha zor bir hal aldı. Hatta gelinen noktada kendi dışımızdaki insanlara yönelik tavrımızdan dolayı bırakın insanların gönüllerine dokunarak düşüncelerini, yaşantılarını değiştirmeyi, insanların inanç ve değerlerimizden daha fazla uzaklaşmalarına sebep olur duruma geldik. Allah'ın (C.C.) Kur'an-ı Kerim'de yolundan gitmeye gayret gösterdiğimiz Peygamber Efendimiz'e (S.A.V.) hitaben verdiği "Hikmet ve güzel sözle Rabbinin yoluna çağır" (Nahl 125) şeklindeki emrinin gereğince mücadele etmiyor olmanın bedelini yalnızlaşarak, güç kaybederek, insanlardan ve toplumdan uzaklaşarak ödemek durumunda kaldık.
Bu noktada unutulmaması gereken üç temel nokta vardır. Birincisi hakikat yolunda yürümeye gayret etmek başkadır, hakikat tekelciliği yapmak başkadır. Yürüdüğümüz yolun, inandığımız dinin hak olması bizi o hak yolun sahibi yapmaz. Biz hakka sadece hizmetkâr olabiliriz. Dolayısıyla hakkın sahibi edasıyla kendi kurtuluşumuz garantiymiş gibi karşımızdakilere cehennemlik edasıyla yaklaşarak tebliğ yapamayız. Hakikati konuşmak elbette önemlidir ama konuşurken kullandığımız üslup, her konuda doğru söylediği için övünen bir adamın mahkemeye şahitliğe çağrıldığında bir gözü görmeyen bir kadıya dönerek "Esselamu aleykum kör kadı" demesi gibi incitici ve söylenen hakikatin üstünü kapatacak kadar kaba olmamalıdır. İkincisi, insanlarla konuşurken, tartışırken, amacımız tartışmayı kazanmak, üstün gelmek, lafı gediğine koymak değil karşımızdaki insanı kazanmaktır. Bu iki hakikat doğrultusunda güzel sözle, en ağır gerçeği bile karşımızdakini kırmadan, incitmeden belagat ile söyleyerek insanları kazanma yolunu tercih etmeliyiz. Üçüncüsü ise büyük düşünen ufku geniş insanların kişileri hedef almak ve eleştirmek yerine icraatları ve zihniyeti eleştireceğini unutmamalıyız. Bu doğrultuda karşımızdaki insanların değer verdiği liderlerini, hocalarını vb. eleştirmek yerine icraat ve zihniyet bağlamında değerlendirme yapmak daha doğru olacaktır.

									
								
									4