Kariyer, birçok "efsunlu" anlamı olduğu düşünülen kelime gibi Türkçe'ye Fransızca'dan girmiştir.
Latince "at arabası" demek olan "chariot" kelimesi, önce "carrus"a dönüşmüş ve diğer Avrupa
dillerinde "career" olarak yer almıştır. Türkçe'ye tam karşılığı "ekmek teknesi" olarak çevirebiliriz.
Yâni insanın geçimini sağlayan araç. Biraz daha ileri götürürsek "meslek" olarak tercüme edebiliriz ve
Türkçe'de kullandığımız "kariyer" kelimesinin eş anlamlısına ulaşırız.
Kariyer'in anahtar kelime olma özelliğine gelince, artık bir insanın "kariyer plânı" daha doğmadan
yapılıyor. Bir anne-baba, çocuk sâhibi olmayı düşündüklerinde, dünyâya getirecekleri çocuğun yaşam
şartlarını, eğitimini, okuyacağı okulu, okulun masraflarını, seçeceği (yâni çocuklarının yapmasını
istedikleri) işi plânlıyorlar.
Kariyer kelimesini eşanlamlısı olan "meslek" üzerinden düşünürsek, hiç de yabancı olmadığımız bir
kültürel özellikle karşılaşıyoruz. İnsanın maddî ihtiyaçlarının temini için kazanması gereken gelirin yanı
sıra, o kişiyi mânevî olarak geliştirecek süreci de (seyr-i sulûk) kapsayan "meslek" kavramı, tam
anlamıyla bir anahtar kelimedir. Meslek ve sulûk kelimelerinin aynı kökten gelmesi, Türk-İslâm
kültüründe mesleğe verilen önemi göstermektedir. Kişi, kendini yaptığı meslek ile ifâde eder,
geliştirir. Günümüzün en büyük sorunu olan "yaptığı işten memnun olmamak ama parası için
yapmak" gibi bir sorun "meslek" için söz konusu değildir. Meslek, sadece bir iş değil aynı zamanda
kişinin maddî ve mânevî dünyasına karşılık gelen bir kimliktir.
Ama maalesef kariyer, şişeden çıkan bir cin hâline gelmiştir. Eskiden çocuklara sorulan "büyüyünce ne
olacaksın" sorusuna artık cevap vermek ne çocuk için ne de ebeveynler için hiç de kolay değildir.
Yapay zekânın akıllara durgunluk veren hızı, daha yirmi yıl önce ortaya çıkan iş alanlarını bile ortadan
kaldırırken, insanlar on beş, yirmi sene okuyup sâhip olmayı düşündükleri kariyer konusunda
kararsızlık yaşamakta ve ümitsizliğe düşmektedir. Kısacası günümüz insanı kariyer konusunda önünü
görememekte, onca seçeneğe rağmen plân yapamamakta ve sel suyuna kapılmış gibi, kendisine
sunulan her imkânı(!) değerlendirme telâşı yaşamaktadır.
Kariyerin hayâtımızda bu kadar öncelikli bir yer tutması, gerçekliğin sorgulandığı (post-truth/gerçeklik
sonrası) çağımızda, birkaç gün popüler olup unutulan şarkılar veya eskimese de bir sene sonra
giyilemeyen kıyâfetler gibi, kariyer plânı yapmak da bir "sorun" hâline gelmiştir. Bir konu, sorun
hâline gelince de, kendi düşünce şeklini yâni ideolojisini yaratmaktadır. Evet, kariyer yapmak artık bir
modern ideoloji hâline gelmiştir. Bu ideolojinin adı "Kariyerizm"dir.
Kariyerizm, diğer ideolojiler gibi insanların düşünce şeklini ele geçirmekte, dışarıdan empoze edilen
emirler hâlinde kişilerin tavır, davranış, düşünce ve hatta inançlarına yön vermektedir. Cemil Meriç'in
"ideoloji" tanımını hatırlayalım: "İdeolojiler insan aklına giydirillmiş deli gömlekleridir."
Deli gömlekleri, akıl hastalarına giydirilen ve hem kendilerine hem de başkalarına zarar vermelerini
engelleyen, kolları arkadan bağlanan gömleklerdir. Deli gömleği kavramı, Attila İlhan'ın bir kitabına
(Batı'nın Deli Gömleği) isim olarak verecek kadar önemli sosyolojik bir anlama sâhiptir.
Cemil Meriç'in bu tanımlamayı yapması önemlidir çünkü Cemil Meriç, bu deli gömleklerinden
birinden kurtulabilmiş ve düşünce eylemini bir saplantı hâline getiren ve insanın kendisinin zannettiği
düşüncelerle bir çıkmaz sokağa girmesine sebep olan ideolojilere dışarıdan bakabilmeyi becerebilmiş
gerçek bir aydın, bir entelektüel yâni bir münevverdir.
Bir kelimenin sonuna "-izm" ya da "-cilik", "-cılık" getirilerek isimlendirilen her türlü düşünme
disiplininin kaderi, taassup (bağnazlık) çukuruna düşmektir. Bir düşünceyi sâhiplenen (aslında
düşünceye teslim olan) kişiler, o düşünce hangi hedefe hizmet ederse etsin ve bu düşünce ne kadar
yeni târihli olursa olsun, yobazdırlar. Kendilerini "çağdaş", "modern" olarak tanımlamaları onları
yobaz olmaktan kurtaramaz. Bu kişiler, en sert benzetmeyle "at gözlüğü" takarlar. Tuhaftır ki, atlar bu
gözlükleri kendileri takmazken, bir düşünce yobazı olan insanlar görünme at gözlüklerini kendi
kendilerine takarlar ve bunu da mârifet zannederler. Dolayısıyla gerçekten at gözlüğü takılan bir
dolap beygiri gibi, oldukları yerde dönüp dururlar. Dolap beygirinin olduğu yerde dönüp çıkardığı suyu
başkalarının kullanması gibi, bu modern yobazlar da onlara bu gözlükleri takanlara hizmet ederler.
İdeolojilerin târihi çok eskilere gitmez. Teoman Duralı Hoca'nın ifâdesiyle "felsefî bir senteze ulaşıp
sentezin dondurulmuş hâli olan ideolojilerin ilk kapitalizmdir." Diğer ideolojiler Kapitalizm'e eleştiri
olarak doğmuştur.
Bir ideolojiye saplandığımızda düşünmemizi sağlayan sorular biter. Soru sormayı bırakan insan, biad
eder, aklını teslim eder. Daha kötüsü, düşündüğünü zanneder. Ama artık bir dogmanın mensubu,
körü körüne tâkipçisi, kayıtsız şartsız savunucusu hatta "askeri" olur. Fikir sâhibi olmaz; fikir ona sâhip