Aman testi kırılmasın...
Önce Avrupa sonra ABD merkez bankası... Resesyon kaygısı, ekonominin fazla yavaşlama riski, işsizlik beklentileriyle düğmeye bastı. Hatta Fed dört yıl aradan sonra oldukça cesur bir adım attı. Üstelik enflasyonda beklediği seviyeye gelmese de freni bırakmaya karar verdi. Tabii, bu adımın Kasım ayında yapılacak ABD seçimleriyle pekala ilişkili olduğunu söylemek gerekir. Düşünün bizde olsa kıyamet kopardı, hemen Merkez Bankası'nın bağımsızlığı masaya yatırılırdı.
Ne diyeyim!
Fed'in hemen arkasından dün de bizim Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın (TCMB) toplantısı oldu. Fed marj açsa da TCMB politikasını değiştirmedi. Faizi yüzde 50'de bıraktı. Karar metnine de "para politikası araçları etkin şekilde kullanılacak" notu düştü. Tabii, bu ifade ağustos metninde "Para politikası duruşu sıkılaştırılacak" cümlesine göre kimi ekonomistler tarafından yumuşama sinyali olarak görüldü.
Bana göre, TCMB'nin açıklamasında para politikasına sıkılaştırma referansı yok ama faizleri düşürmeye başlayacağına dair bir izlenim de bulunmuyor. Doğruluğunu yanlışlığını bir kenara bırakalım, 2025'e kadar bir indirim yapacağını sanmıyorum.
Peki tablo kötüleşirse...
Öyle ya...
Şimdiden öncü durgunluk sinyalleri geliyor. Sıkı para politikasının ekonomideki soğuma etkisi kendini talepten çok üretim ayağında gösterdi. Otomotiv piyasasında sert düşüş var. İmalat sanayisinde üretim dört aydır azalıyor. Keza inşaat sektöründe de durum pek iç açıcı değil... Makine ve teçhizat yatırımlarında daralma var. İhracat pazarları hareketli olsa da kura bağlı dış pazar fiyatlamasında dolayısıyla da siparişlerde sıkıntı yaşayan sektörler var. Önümüzdeki süreçte reel sektörde iflas, konkordato, kapanan şirket sayılarının yükselmesi durumunda işsizliğin artması kaçınılmaz.
Velhasıl, bu ortamda krediye ulaşılabilirliğin hem maliyet hem de miktar yönünden zorlaşması reel sektörü daha da çıkmaza