?Fikirler yağ lekesi gibi dağılmaz mı

Manastır'dan Selanik'e izne gelen askeri idadi öğrencisi Mustafa, getirdiği hediyeleri annesiyle iki kız kardeşine dağıtmaktadır.

Annesi Zübeyde Hanım'a pirlepe helvası verir. Koz helvasına benzeyen, cevizi bol, bıçakla kesilebilen yumuşak bir helvadır pirlepe helvası.

Ağabeylerinin başında durarak valizini açmasını ve hediyeleri dağıtmasını bekleyen Makbule ve Naciye, kaptıkları paketleri alelacele açmaya çalışırken Mustafa müdahale eder:

"Dikkat et Makbuş, böyle açılır mı"

İkinci valiz de hediye doludur.

Tereyağlı lokum, şekerlemeler ve pek çok ufak tefek paket...

Mustafa paketleri kardeşlerine uzatır:

"Bu senin Makbuş... bu da senin Naciye..."

Paketlerini açan kız kardeşler, Manastır işi bilezikleri, kenarı oyalı mendilleri, masa örtülerini gördükçe heyecanlanır.

Makbule, çok değer verdiği ağabeyine Manastır'la ilgili sorular sormaya başlar:

"Kim bilir Manastır ne büyüktür ağabey Anlat biraz bize Manastır'ı"

"Manastır Selanik'ten küçük Makbuş."

"Nasıl küçük olur ağabey Senin okulun yok burada."

"O başka bir şey Makbuş. Manastır, Selanik'ten küçük."

Mustafa annesinin de dinlediğini fark edince Manastır'ı anlatmaya başlar:

"Manastır bana yaradı. Şehrin havası güzel. Kışın soğuk fakat kuru soğuk. Bir kerecik hastalanmadım. İmtihanları çok iyi atlattım. Yalnız Fransızcam zayıf. Onu da kuvvetlendireceğim. Tatillerde Fransız okuluna devam edersem olur biter. Karar verdim mi yaparım anne. Manastır hür bir şehir."

Zübeyde Hanım, "hür bir şehir" ifadesini duymaktan olsa gerek, bir anne tedirginliğinde araya girer:

"Aman oğlum, güvenilir arkadaşların olsun. Birçok insan sürgünlere gönderilmiyor mu konuştukları için Söz yağ lekesi gibi dağılır oğlum."

Mustafa yanıt verir:

"Doğru söylüyorsun anne. Fikirler de öyle değil mi Onlar da yağ lekesi gibi dağılmıyor mu İnsanları susturmak kolay. Birkaç kişi sürüldü mü her şey yatışır gibi olur fakat gel de bir insanın kafasından düşüncelerini söküp atıver. Fikir kül altında barınan kıvılcım gibidir. Bütün ümit bu kıvılcımlarda. Onlara hiçbir el dokunamıyor."

Bu sözler Zübeyde Hanım'ı daha da tedirgin eder.

"Görüyorum oğlum, sen bu işlere adamakıllı dalmışsın. Allah korusun seni. Öteki arkadaşlarını da..."

Bu anekdotu sevgili meslektaşım Nüket Aşkın'ın yazdığı "Sırlarıyla Atatürk'ün kız kardeşi MAKBULE HANIM" kitabından aktarıyorum.

Neden bu bölümü seçtiğimi birazdan yazacağım ama öncelikle kitapla ilgili birkaç not daha paylaşmak isterim.

Yıllardır "Atatürk'ü, Zübeyde Hanım'ı, Latife Hanım'ı, hatta Fikriye'yi birçok kaynaktan okuduk ama neden Makbule Hanım konusunda fazla kaynak yok" diye düşünen biri olarak, büyük bir kıskançlıkla okudum kitabı.

Büyük emek harcamış, arşivlerden, yüzlerce kaynaktan yararlanarak, hiç bilinmeyen bir Makbule Hanım portresi çıkarmış Nüket.

Bununla da kalmamış, kaçınılmaz olarak Atatürk'ün yaşamından da dipte köşede kalmış çok önemli ipuçları paylaşmış.

En çok ilgimi çeken ne oldu biliyor musunuz

Türkiye'de okula giden her çocuk Atatürk"karga kovalayan sarı saçlı çocuk" efsanesiyle bilir.

Oysa Nüket'in kitabında farklı bir karga olayı var:

Mustafa, yaralı bir kargayı tedavi edip, iyileşinceye kadar bakmış. İsmini de "