Ruh halimiz

Görüyorum ki siyasetten fena sıkılmışsınız.Seçimlerden önce kaçırmadığınız tartışma ve haber programlarına bakmaz olmuşsunuz.Aksatmadan okuduğunuz köşe yazılarını okumak size zül geliyor sanki.Tayyip Erdoğan'ın, Kemal Kılıçdaroğlu'nun ve diğer siyasi liderlerin ne adını duymak ne görüntülerini görmek istiyorsunuz.Çünkü hiçbirine güveniniz kalmamış.Ülkedeki haksızlıklar, antidemokratik uygulamalar, yoksulluk, hayat pahalılığı, yolsuzluklar, adaletsizlikler, yasaklar, gazetecilerin başına gelenler canınızı sıkıyor. Kendinizi tımarhanede yaşıyor gibi hissediyorsunuz.Ancak o kadar çok yorulmuşsunuz ki "artık yeter" demeye dahi mecaliniz kalmamış.Bu nedenle kısa da olsa en azından şu bayram günlerinde kaçmak, bir mola vermek, günlerinizi güvendiğiniz, kayıtsız şartsız sevdiğiniz insanlarla huzur içinde geçirmek, güzel bir tatil yapmak istiyorsunuz.Belki de "nerede o eski bayramlar" diye diye geçmişte yaşadığınız günlere özlem duyuyorsunuz.Nereden mi biliyorumBen de aynı durumdayım.Bu sabah, 40 yıl önceki bir bayram sabahına uyanmayı hayal ediyorum.Bayram namazına gitmeye hazırlanan Ali Rıza Dedemin bastonuyla bizim yattığımız damın camına vurup, "Deniz, Ediz, Zeko hadi kalkın" dediğini duymayı istiyorum.Kalkmamak, biraz daha uyumak için ağır yün yorganı başımıza çekip "derin uykuda" taklidi yaptığımız o günün aksine, bu defa tereddütsüz kalkıp dedemin peşine takılırdım diyorum.10 yaşında bir çocuk olarak, bayram namazından sonra caminin avlusunda bayramlaşan o Ahıska ve Ahılkelek göçmeni yaşlı ve bilge Terekemelerin ellerini öpüp, o değişik aksanlarıyla göç hikayelerini anlatmalarını düşlüyorum.Hayalim gerçek olsa, binlerce çocuğa kafkas danslarını öğreten, oyun sırasında ağzıyla attığı bıçaklarla hafızamızda kök salan Bino Dede'ye Mıragol Köyü'nden ayrıldıkları sabahı sorardım. Gece yanlarına gelen Ermeni komşunun "Oradan gitmeyin, kontrol noktası var" diye uyarmasını dinlerdim, bilmem kaçıncı kez.Dedem, Kura nehrinden geçerken kendilerini yavaşlatıyor diye kundaktaki kardeşlerini Hz.Musa misali nehre bırakmak isteyen akrabalarına nasıl direndiğini anlatırdı belki.O büyük göçten sonra, yolları bu küçük Anadolu kasabasında kesişen Havetliler, Gulelisliler, Mıragollular birbirlerine takılıp gülerdi herhalde.Gulelislilere cimri derlerdi mesela.Mıragollu Metelere "Siz hangel yedikten sonra dama çıkıp ağır bar oynuyormuşsunuz" diye takılırlardı ayrıca.Havetliler ise kendi hayatlarından pek çıkmamakla eleştirilirdi.Neşeli bir cami avlusu sohbetinden sonra eve dönerdik.Altı köşeli kasketleri, kemer yerine iple bağladıkları pantolonları, lord lastikleri ve içinden yukarı doğru uzanan mesleri, pembe yanakları, gülen gözleriyle üç kardeş, dört kuzen (bizim için yedi dede) dizilirdi kurbanlığın başına.Ruslara benziyor diye "Pehl-İvan" diye seslendikleri sarı saçlı mavi gözlü oğul (bizim için amca) bir eliyle boğanın boynuzunu tutar, diğer elinin parmaklarını