Bu ne yaman çelişki!

Yerel seçim kampanyaları bildik şekilde başladı.

İktidarın devasa propaganda makinası, kutuplaştırıcı, kavgagürültü üzerine kurulu siyasetini, bir defa daha (öldürmeyen ama süründüren bir zehir gibi) zihnimize zerk etmeye başladı.

Bozuk bir yürüyen merdiven, yolda kalan bir metrobüs, seçime iki ay kala belediyelere yapılan polis operasyonları, öfkeli bir siyasetçinin densiz bir hareketi, o propaganda makinasının marifetiyle devasa ve yaygın sorunlarmış gibi gösteriliyor.

Anlık şeyler olmasına, gereği kısa sürede yapılmasına rağmen her an hayatımızda olan ve hiç bitmeyen durumlarmış gibi tekrarlanıp duruyor.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, son olarak Büyükçekmece Belediye Başkan Yardımcısı Hasan Akkuş'un, kendilerine tepki gösteren bir kadına yönelik hareketini gündeme getirip şöyle dedi:

"En ufak aykırı ses duyunca karşısındakinin gırtlağına çöküyorlar. Büyükçekmece'de yaşlı teyzeye vurdular ve bir de gırtlağına sarıldılar. Basın mensubunu yere yatırıp dövmeye kalktılar. Hani bunlar basına saygılıydı. Gırtlağına sarıldığınız bu millet size sandıkta cevabı verecektir. Kadınlar size ettiğiniz hakaretlerin hesabını soracaktır. Hem kadın hakları diyeceksiniz hem de yaşlı kadına saldıran edepsize hiçbir tepki göstermeyeceksiniz. Basın özgürlüğü deyip hem de militanlarınıza linç ettireceksiniz. Bu aynı zamanda faşizmdir."

Öncelikle şunun altını çizeyim:

Her türlü şiddete karşıyım ve Akkuş'un hareketini "amasız" kınıyorum. Bir gazeteciye saldırıyı da çok net bir şekilde lanetliyorum.

Hassan Akkuş'un densizliğini, gazeteci tartaklayanların saldırganlığını savunacak halimiz yok.

Gelin görün ki Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın bu iki münferit olayı genelleştirip, koca CHP camiasının "alışkanlığı" gibi göstermeye hakkı olmadığını da düşünüyorum.

İş kendi camiasına geldiğinde "basın özgürlüğü", "kadın hakları savunucusu" kesilen Erdoğan'ın yönettiği ülkede gazetecilerin, kadınların yaşadığı felaketleri sıralamaya kalksak buradan köye yol olur.

Hatırlayın lütfen...

- Akbelen'de yandaş müteahhit ormanları kesebilsin diye, ormanları koruyan kadınların üzerine jandarma ve polisi bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan adına yetki kullanan Muğla Valisi salmıştı. Köylü kadınlar yerlerde sürüklenmişti.

- İstanbul'da 8 Mart günü "Dünya Emekçi Kadınlar Günü" vesilesiyle eylem yapan kadınları polis copuna, biber gazına maruz bırakan polisler de bizzat Erdoğan adına yetki kullanan İstanbul Valisi'nin emrini yerine getiriyordu.

- İzmir'de Agrobay isimli yandaş firma, köle düzeninde çalışmayı reddeden işçilerini kapının önüne koyduğunda, bu haksız uygulamaya direnen işçi köylü kadınları yere seren de Erdoğan adına yetki kullanan İzmir Valisi'nin emriyle hareket eden polislerdi.

- Soma'da zeytin ağaçları kesilmesin diye mücadele eden kadınları derdest eden jandarmalar da Erdoğan'ı temsil eden Manisa Valisi'nin emrindeydi.

- Adana'da Furkan Vakfı için eylem yapan siyah çarşaflı kadını tek cop darbesiyle yere seren başörtülü polis de Erdoğan adına yetki kullanan Adana Valisi'nden talimat alıyordu.