Asgari enflasyon

En bilindik liberal ekonomi teorilerinden biridir arz-talep-fiyat ilişkisi. Bir malın fiyatının belirlenmesindeki temel unsurları ve bunlar arasındaki ilişkiyi tanımlar. Talep fazlaysa fiyat artar, talep düşükse fiyat düşer. Aynı ilişki arz ile talep arasında da vardır. Talep yüksekse arz artar, düşükse düşer. Tabii bu denge kendi kendine ya da sorunsuz işleyen bir denge değildir liberal ekonomide. Örneğin talep çok yüksekse üretici malının fiyatını artırmak için kendisi arzı azaltabilir. Ya da alım gücünün artacağı beklentisi ile önceden fiyat artışına gidebilir. Tüm bunları kendi arasında anlaşarak yapabilir. Buna karşın ortaya çıkabilecek sorunları ortadan kaldırmak ve sağlıklı yani gerçek arz-talep ilişkisi çerçevesinde sağlıklı bir fiyat oluşumunu sağlamak için de kamu otoritesi devreye girer. Bizdeki Rekabet Kurumu benzeri yapılarla bu tür piyasa bozucu eylemleri engellemeye çalışır.Bu temel ilişkiyi hatırlatmamın nedeni bu hafta asgari ücret artışı etrafında dönen popüler tartışmaya değinebilmekBu hafta sosyal ağlarda bir hayli tanınan ve popüler olan bir ekonomist "Asgari ücret, 8 bin 500 de olsa, 9 bin de olsa, 10 bin de olsa işe yaramayacak" diyerek (tam olarak neyi eleştirdiği belli olmasa da) asgari ücretin 9 bin lira olmasını isteyenleri eleştirdi. Aynı eleştiriyi geçen yıl bu zamanlarda da, bu yıl asgari ücrete ikinci zammın yapılacağı yaz aylarında da hemen hemen aynı sertlikte bir tonda dile getirmişti; yine sosyal ağlar üzerinden.Ünlü ekonomistin burada anlatmaya çalıştığı şey, yine aynı liberal ekonomi teorisi çerçevesinde başka bir şey olmalıydı sanki. Yani enflasyonu düşürücü temel tedbirler alınmadan, bütçe disiplini tam olarak sağlanmadan, cari açık ve dış borç düşürülmeden, ülkeye sermaye piyasası yatırımı yani sıcak para değil, doğrudan yatırım çekecek adımlar atılmadan ve ülke ekonomisi yüksek katma değer üreten bir ekonomiye dönüşmeden toplumsal refahın sağlanamayacağı ve enflasyon sorununun çözülemeyeceğini söylemesi beklenirdi. Ama onun yerine yapılacak asgari ücret artışının şirketlere bir maliyet artışı olarak döneceğini, bu nedenle şirketlerin artan maliyetleri karşılayabilmek için ürünlerine zam yapmak zorunda kalacağını, bu zamlar sonucu işçinin aldığı ücretin kısa sürede eriyeceğini, yani işe yaramayacağını, üstelik enflasyon artışına neden olarak ekonomiye darbe vuracağını söylüyordu. Fakat bu durum öyle bir dille anlatılıyordu ki "o zaman ne yapmak gerek" sorusuna "işçiye böyle bir ücret zammı vermeyelim" yanıtını vermek zorunda kalıyordunuz. Özetle işçiler aldıkları ücret artışıyla çalıştıkları yere yük olmakla kalmıyor bir de fütursuz harcamalarıyla enflasyonu körüklüyorlardı.var taboolaDivId "";var taboolaPlacement "";if (adServiceConfig.isMobile()) {taboolaDivId "mid-article-thumbnails_mobile1_milliyet-" 6877487;taboolaPlacement"Mid Article Thumbnails_mobile1_milliyet";}else {taboolaDivId "mid-article-thumbnails_desktop1_milliyet-" 6877487;taboolaPlacement "Mid Article Thumbnails_desktop1_milliyet";}window._taboola window._taboola || ;_taboola.push({ mode: 'thumbnails-mid-a', container: taboolaDivId, placement: taboolaPlacement, target_type: 'mix' });_taboola.push({ article: 'auto', url: 'https:www.milliyet.com.tryazarlardeniz-bayramogluasgari-enflasyon-6877487' });Peki durum gerçekten böyle miydi Açıkçası sınırlı bir gazete köşesinde durumun neden böyle olmadığını