Yıllardır her büyüme verisi sonrası aynı soruyu sorarız.
"Büyüdük de kime" diye...
Yine büyüdük.
Beklentilerin altında kaldı ama TÜİK verilerine göre Türkiye ekonomisi 2025 yılının üçüncü çeyreğinde yüzde 3,7 büyüdü.
Cümle süslü, grafik yukarı yönlü.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek memnun.
Büyümeyi "dengeli" diye niteledi Twitter'dan yaptığı paylaşımda.
Üretimi zayıf seyreden sektörlere yönelik desteklerin artarak devam edeceğini söyledi.
Bu kaçıncı söz...
Kaçıncı "denge" vurgusu...
Kaçıncı "üretimi teşvik edeceğiz" vaadi...
Yıllardır aynı cümlelerin etrafında dönüp duran bir tartışma bu.
Her açıklama bir öncekine benziyor.
Ama gerçek o süslü cümleleri arkasında değil; verinin alt kırılımlarında.
Büyümenin lokomotifi yine inşaat.
Yüzde 13,9 büyümüş.
Tablo yıllardır değişmiyor.
Beton yükseldikçe "ekonomi büyüyor" diye paketleyip sunuyorlar.
Ama bir ülke betona gömüldükçe, tarım alanları imara açıldıkça, gıda yerine bina üretildikçe ülke çimentonun griliğinden zifiri karanlığa doğru sürükleniyor.
Daha kötüsü de var.
En çok küçülen sektör: Tarım!
Hem de öyle az buz değil... Tam yüzde 12,7.
Bu veri, Migros İcra Kurulu Başkanı Ömer Özgür Tort'un uyarısıyla aynı güne denk geldi:
"Üretici para kazanamadığı için üretmek istemiyor. Bu tempoda gidersek Türkiye'de satacak ürün bulamayabiliriz" dedi.
Bu cümle aslında Türkiye'nin büyüme hikayesinin kırılma noktası.
Sorduğumuz soruyu uzatma vakti.
Büyüme dediğimiz şey, sofraya yansımıyorsa, pazarda fileyi doldurmuyorsa, çocukların tabağına ulaşmıyorsa, o büyüme kimin büyümesidir
Bizde beton büyüyor, toprak küçülüyor.
Kağıt üzerinde büyüyoruz ama sofrada küçülüyoruz.
İstatistiklerde büyüyoruz ama üreticide tükeniyoruz.
Geçen hafta Tarım ve Orman Bakanlığı bütçe görüşmesinde paylaşılan veri de durumu özetliyor:
Türkiye'de çiftçilerin yaş ortalaması 59'a çıkmış durumda.
Yani tarlada genç yok.
Toprağın geleceği, neredeyse emeklilik çağındaki bir kuşağın omuzlarında duruyor.
Gençler köyde kalmak istemiyor çünkü emeklerinin karşılığını alamıyor.
Traktör mazotun, hayvanlar yem masraflarının gölgesinde...
Üretici her geçen gün ağırlaşan borç defterinin altında eziliyor.
Bunun adını koymak gerek.
Buna dense dense büyüme değil, çöküşün ertelenmesi denilir.
Toprağın sessiz çığlığını duymamayı tercih etmek denilir.
ünkü "karnını doyurmak" sadece bireyin değil; bir devletin, bir milletin en temel refleksidir.
Bu zayıfladığında sadece tarım değil; bağımsızlık da gider, huzur da, gelecek de...
Bir ülkenin buğdayı dışa bağımlıysa, sığırı, soğanı, mercimeği ithal ediliyorsa, çiftçisi tarlasını bırakıyorsa...

11