"Mülteci sorunu, tüm devletlere ve insanlara,
insan haklarına olan bağlılıklarını sınayacakları
bir sınav olarak sunulmalıdır". Sadoko Ogata
Malum Suriye'de ülkemizin yakından takip ettiği bir süreç yaşanıyor. Yaşananlar askeri ve siyasal yönü ağır basan meseleler. Ancak meselenin bir de hukuki yönünü bilmek gerekiyor. Bu yaşanan olaylar, makul bir yere evrilirse Suriyeli sığınmacıların dönüşleri için geniş bir imkân doğabilir.
"PUSH BACK" YETKİSİ
"Türkiye sığınmacıları geri göndersin", "seçilirsek derhal göndereceğiz" şeklinde siyasi slogan ve vaade dönüşen çıkışları hatırlayalım. Muhalefet bu konuda dikkat çekip oy toplamak için bu ifadeleri sıkça tekrarladı. Zaman zaman yine duyuyoruz. Bu söylemin hukuki açıdan pek karşılığı yok. Sığınma meselesinde uluslararası hukukun temel bir kuralı var. Buna göre, gelen kimselerin geldikleri ülkelerde çatışma hali devam ediyorsa veya can güvenlikleri yoksa geri itme imkânı yok. Kabul etmek gibi bir zorunluluk doğuyor bu hallerde. Bu, sorunlu ülkelere komşu olan devletlere yüklenmiş bir yük maalesef.
SAHADA DURUM NE
Almanya'da Kuzey Ren Vestfalya'daki Münster Eyalet Yüksek İdare Mahkemesi, "siyasi nedenlerle kalma hakkı" talep eden bir Suriyelinin isteğini bu yılın temmuz ayında reddetmiş ve şöyle bir karar vermişti: "Suriye artık güvenli bir ülke". Sadece 36 bin Suriyelinin bulunduğu eyaletteki yüksek mahkemenin verdiği bu karar; Almanya'nın geri gönderme konusundaki kararlılığını tescillediği için önemliydi. Ancak mahkemenin kararının saha gerçekleri ile uyuşmadığını çok net biliyoruz. Gerçekten bir güvenli bölgenin olması sadece Türkiye'nin bu sorunu çözmesine yardımcı olmayacak, Almanya'da tescillenen AB'de benzer seyreden bu kayıtsız tavrın zararlarını izale etmek açısından da önemli.
HAREKATLAR...
Suriye konusunda yaşanan son olaylar ilginç bir mihenk oldu. Denizler aşıp konuşlanan ABD'nin, kilometrelerce uzaktan gelen Rusya'nın, komşumuz başta İran'ın, Irak'ın; bölge devletlerinin, İsrail'in ve diğer ülkelerin "Suriye'de ne işi var" diye bir kez dahi sormayan kitle; her adımını uluslararası hukuka harfiyen uygun biçimde atan ve toprağını koruma derdinde olan Türkiye'ye itiraz ediyor. Şartların mecbur kıldığı harekatlara gerek olmadığı konusundaki eleştirileri daha anlamsız ve sığ noktaya taşımakta sınır tanımıyorlar. Oysa Türkiye'nin "geri gönderme politikasını" etkin biçimde yürütebilmesi için gerekli olan "güvenli alanın" oluşmasını sağlayabilecek her adım lehimize değil mi
"BAŞARISIZ DEVLET"
Hukuki açıdan bir devlet, ulusal ve uluslararası alanda hükmetme kabiliyetini kaybetmişse ve sınırlarını kontrol edemez durumdaysa "failed state" olarak niteleniyor. Bu da başarısız devletin egemenlik alanında "uluslararası toplum adına ve yararına"

97