Yapay zekâ ve muharref kültür

Hayatlarının bir bölümünü demek abartılı olacağından şöyle başlayayım; öğrencilik yıllarının bir bölümünü kütüphanede geçirmeyenlerin hiç anlayamayacağı bir duygu vardır o da asırlardır birbiriyle konuşan kitapların fısıltısını duymamış olmalarıdır. Kabul ediyorum, romantik bir iddia oldu ama geçeğin ta kendisi budur ve gerçek bazen objektif ifadelerle değil teşbihler veya mecazlar yoluyla anlatılabilir.

Kütüphane görmemiş kişiler, merhum Erol Güngör Hoca'nın net biçimde altını çizdiği gibi, "izafiyet, psikanaliz, evrim teorisi, Makyavelizm, feminizm, Marksizm, liberalizm, demokrasi, modernlik" gibi kültürün önemli bileşenlerini kulaktan dolma bilgilerle duyup öğrenmişlerdir. İşte bu yüzden de kültür ve onu yapan, yaşatan unsurlar onların ağzında dedikodu kalıpları içinde ifade edilen cümlelere indirgenmiştir: "Makyavelizm iktidar için ahlâksızlığı öğretir; Evrim teorisi insanoğlunun maymunluğunu ispatlamaya çalışır; Psikanaliz cinsellikten başka bir şey anlatmaz; İzafiyet teorisi her şeyİ bakış açısına indirger; Feminizm erkek düşmanlığıdır" gibi.

Böylece her şeyi bilen ve birer cümlelik yargılara indirgeyenler, kültürel yaratıcılık başta olmak üzere kültürel gelişmenin önündeki en büyük engeli teşkil ederler. Yaptıkları şey sadece bilgiçlik taslayıp, bilgi kırıntılarını dedikoduya dönüştürmekten başka bir şey değildir ki ben bu tutumu ülkemizin büyük belası olan "Büyük Dedikodu Geleneği" içinde değerlendiriyorum.

Dedikodu geleneğinin birinci katmanında bolca bulunan kitap okumamışların üzerinde ise ana kaynaklar yerine, "'dan bahseden" ikincil kaynakların tercümesiyle bir "imitasyon düşünce geleneği" ve "imitasyon sanat geleneği" yaratan sözde aydınlar bulunmaktadır. İşte bu merdiven altı ikinci el mütercimleri, kaynağı başından bulandıranlardır. Bunlar en basitinden söylersem mesela, Osman Gazi veya Gazi Osman Paşa yerine, Türk ve Müslüman olmayan askerlere gazi demekten utanmazlar. Yine bunlar mesela, Türkçemizde harikulade zenginlikteki akraba isimlerini bir kenara iterek "kuzin" der geçerler. Ve yine bunlar mesela, Türkçemizdeki nefis kalıpları bırakarak "Kulağa hoş gelmek" gibi tercüme kalıpları kullanmayı da pek severler. Bunun gibi ciddi kavramları da iğdiş etmek ilk görevleridir. Çünkü bir milleti sağlıksızlaştırmak isteyenlerin ilk işi "ekmeği bozmak" ise kültürsüzleştirmek isteyenlerin ilk işi de önce "dili bozmaktır". Bu görevlerini neredeyse tamamlamak üzeredirler.

Bunların önemli işlerinden biri de kültür ve fikir alanlarında sansür uygulamalarıdır. İşlerine gelmeyen bilgileri yokmuş gibi yaparak tercüme ettikleri kitaplara koymazlar. Ki bu ayrı ve uzun bir konu olarak anlatılacak derecede ciddi bir "yalanlaştırma" yöntemidir. Ama bu grubun yaptığı en ağır şey ana kaynaklar yerine ikincil kaynaklardaki yorumlardan işlerine gelenleri aktarmalarıdır. Böylece zaten bir kültür yaratma becerisi asla olmamış geniş kitleleri "eksiltilmiş", "yalanlaştırılmış", "dedikodulaştırılmış" bilgi kırıntılarını tekrarlamaya mahkûm ederler. Böylece maneviyata musallat olan münafıkların "muharref din" uydurmaları gibi,