Türk dünyası en hüzünlü, en buruk Ramazan Bayramlarından birini geçiriyor. Büyük Turan'ın kadim bölgelerinden Doğu Türkistan, modern cihaz ve metotlarla donatılmış eğitimli Çin işkencecilerinin elinde acı çekiyor. Rusya'nın çeşitli bölgelerindeki sözde özerk "İl"lerinde yaşayan soydaşlarımız, Sovyet barbarlığının açtığı derin yarları daha saramamışken, günümüzde gaddar bir "savaş ağalığına" dönüşen Moskova yönetiminin teknolojik gelişmişliğine rağmen pespayelikte şampiyon ordusunda askere alınıp "başkalarını savaşında" telef olma tehdidiyle karşı karşıya. Büyük İskender'in bir kılıç darbesiyle darmadağınık edişinden sonra saklanıp "yeraltına" sığınan Sonra Müslüman kisvesi giyip İslam dinini ifsat eden putperest kültürün Doğulu temsilcisi Perslerin "ikiyüzlü" halefi İran rejimi altında dili, kültürü ve bütün olarak devleti, İngiliz marifetiyle ellinden alınan İran Türklüğü'nün içimizi burkan hali
Mehmet Akif merhumun "Böyle gecenin hayr umulur mu sabahından" deyişindeki gibi, böyle bir geçmişin, böyle bir halin bayramında şenlik olur mu Olmuyor ama dikkat edilmesi gereken önemli bir şey var ki, o da 21. Yüzyılda dağlara taşlara, "Daha dağ, daha müren" sedalarıyla yeniden özgürlük "tamgaları" kazıyan dünya Türklüğü'nün kazandığı mevzileri elinde tutabilmesidir!
Bu mevzilerin başında Prof. Dr. Ahmet Taşağıl Hoca'mızın dediği gibi, "nüfus" vardır. Türkler tarih boyunca hiçbir devirde bu kadar büyük nüfusa sahip olmamışlardı. Üstelik yüz milyonları aşan bu nüfus sadece nicelik olarak değil nitelik olarak dahi Türk tarihinin zirvesine çıkmıştır. İçinde her alanda bilim adamı edebiyatçı, sanatçı barındırmaktadır. Öyle ki "tarihinin dışına itilmek" istenen Türk milleti şimdi bu nitelikli insan potansiyeli ile tarihi değiştirmeye aday yepyeni bir medeniyet ve siyaset tasavvuru vaat etmektedir. "Yenidünya" medeniyetinin nüvelerini maşeri şuurunda taşıyan yüksek ve kaliteli Türk nüfus için çok dikkatli olmalıyız: zalimlerin gözüne batmakta, onların korkulu rüyasına dönüşmüş bulunmaktadır!
19 ve 20. Yüzyıllarda Çarlık ve Sovyet Rusya'sı ile Çin'in başını çektiği Türk aydınları katliamının acı hatırası hala yüreklerimizi dağlarken (Törekul Aytmatov ve arkadaşlarını kurşuna dizilmesi, Alaş Orda hareketinin aydın kadrosunun katledilmesi, Basmacı Hareketi vd...) bu defa hangi şeytani planların nerede ne zaman devreye sokulacağı konusuna odaklanmamız gerektiği apaçık bir gerçek. Türklüğün yaratacağı "yenidünya barışını" (muhtemelen ileride buna "Pax Turan" yani "Turan Barışı" denecektir) hayata geçirecek altın nesli gizli ve açık düşmanlardan kollayıp gözetmemiz şart!
Bu şekilde bir bayram tebriki genellemeden sonra okuyucuya bir izah borcum doğdu: yukarıdaki düşüncelerimin kaynağı, Ramazan'ın 26'sı akşamı Hayati Durmaz Hoca'nın iftarında Ahmet Taşağıl Hoca ile yaptığımız uzun ve verimli sohbettir. Elbette bu güzel akşamda sohbetimiz tamamen ağır endişeler barındıran bir frekansta geçmedi. Şakalaşmalar oldu. Ötüken ve Tanrı Dağları, bugünkü Moğolistan bozkırlarının sonsuz ufuklarını seyrederken yaşanan iç ürpertici anlar, Ata yurtlarına duyulan derin özlemler de dile getirildi. Fark ettik ki, özlemimiz "sılayı rahim eyleme" derecesinde bir hasrettir ve içimizde alev alev yanmaktadır.
Konuklar arasında bulunan, Kuruluş Osman dizisinin Baysungur Alp'ı oyuncu Fatih Ayhan'ın Taşağıl Hoca ile muhabbeti o kadar samimi bir havaya büründü ki, Ahmet Hoca durumdan istifade Fatih Ayhan'ı Türk tarihi bağlamında yeniden formatladı! Bu arda kuzey Makedonyalı arkadaşımız İlhan Sulejmani (Op. Dr.) Fatih'e atılan formattan doğal yollarla faydalanmış oldu. Yumuşhan Hocamızın on yaşındaki oğlu Muhsin'in bütün sohbeti bir yazman dikkatiyle dinleyerek zihnine kazıdığını hissetmemiz çok hoşumuza gitti ve sonraki toplantılarda yazmanlık görevinin ona verilmesi kararlaştırıldı!