Millet kimden yana

1948 yılının 14 Mayıs'ında Filistinlilerin "Nekbe" yani "Büyük Felaket" diye adlandırdığı İsrail Devleti'nin kuruluşu, aynı yılın Aralık ayının onuncu günü ise "İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi" ilan edildi.

Beyannamenin ön sözü:

"İnsanlık ailesinin bütün üyelerinde bulunan haysiyetin ve bunların eşit ve devir kabul etmez haklarının tanınması hususunun; hürriyetin, adaletin ve dünya barışının temeli olmasına; İnsan haklarının tanınmaması ve hor görülmesinin insanlık vicdanını isyana sevk eden vahşiliklere sebep olmuş bulunmasına, dehşetten ve yoksulluktan kurtulmuş insanların, içinde söz ve inanma hürriyetlerine sahip olacakları bir dünyanın kurulması en yüksek amaçları olarak ilan edilmiş bulunmasına, insanın zulüm ve baskıya karşı son çare olarak ayaklanmaya mecbur kalmaması için insan haklarının bir hukuk rejimi ile korunmasının esaslı bir zaruret olmasına" diye başlar ve şöyle biter ,"Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, insanlık topluluğunun bütün fertleriyle uzuvlarının bu beyannameyi daima göz önünde tutarak öğretim ve eğitim yoluyla bu haklar ve hürriyetlere saygıyı geliştirmeye, gittikçe artan millî ve milletlerarası tedbirlerle gerek bizzat üye devletler ahalisi gerekse bu devletlerin idaresi altındaki ülkeler ahalisi arasında bu hakların dünyaca fiilen tanınmasını ve tatbik edilmesini sağlamaya gayret etmeleri amacıyla bütün halklar ve milletler için ulaşılacak ortak ideal olarak işbu İnsan Hakları Evrensel Beyannamesini ilan eder."()

İnsanlık vicdanında bir savaş suçlusu olarak tescillenip çağımızın Hitler ve Stalin'i olarak yer bulan İsraillilerin başının Amerikalıların malum kongresinde ayakta alkışlanmasıyla bu beyannamenin artık çöpe gittiği ortaya çıktı. Aylardan beri bebeklerin katledilişini televizyonlarda dehşet ve karamsarlık içinde izlerken "Artık bundan daha korkunç bir şey görmeyiz. Bu kıyamet alameti değil, kıyametin kendisi" düşüncemizin de ne kadar yanlış olduğunu Amerikalıların kongresindeki alkış sahnesi yerle bir etti. Samimi olarak düşüncem odur ki, o sahne dünyanın bütün savaşlarından daha kötü, daha acımasız, daha korkunçtu.

Bütün dünyaya insan hakları, demokrasi, uygarlık vs. vs. öğretmenliği yapanların aslında bir zalimi ve zulmünü ayakta alkışlayacak nitelikte, söyledikleriyle özleri farklı kişiler olduğu resmen ilan edilmiş oldu. İsraillilerin başını bu kadar hararetle alkışlamaları, bunun dünyanın gözleri önünde ve bugüne kadar insanlığa söyledikleri pembe yalanları alenen çiğneyerek yapmaları zannımca şu anlama gelmektedir:

"Ey İsraillilerin başı! Bizler, insanlığın gözleri önünde bir toplumu cayır cayır yakmanın dünyayı ayağa kaldıracağını sanıyorduk. Sen o kadar cesur çıktın ki bebek, çocuk, kadın, yaşlı, masum, sivil, insan hakları, yaşama hakkı denmeden yakıp yıkıp katlettin. İnsanlığın geri kalanı da televizyonlar karşısında film izler gibi izledi. Bize yol gösterdin. Cesaret verdin. Artık ne yapacağımızı çok iyi biliyoruz!"