Görevimiz: Tehlike - The get lan!

Uzun bir ardan sonra abartılı biçimde reklamı yapılan bir filmin ön gösterimine gitmek fikri beni daha en başından yordu! Sabahın saat yedisinde tıraş ol, duş yap, elbiselerinin ütüsü bozulmuşsa onları giyilebilir hale getirmek için ayrıca mücadele et! "Aha, o paça öyle mi düzeltilir Gömleğin yakasında yapılacak son rötuşta dikkat parmakların yanmasın!" Gibi inanılmaz teferruatlar insanı daha yola çıkmadan yorar. Bunun kahvaltısı, otobüsmetrobüsmaramaray aktarmalarından sonra filmimin gösterildiği salona ulaşmak için aşılacak yol veya inilecek çıkılacak, yürüyen dönen merdivenler aşamaları ayrı bir enerji deposu gerektirir

Yıllar boyu bu tempo benim günlük rutinimdi. Fakat sonra birdenbire kontağı kapadım. Basın gösterimlerine katılmaz oldum. Neden diye sorduğumda hala sağlam bir cevap verebilmiş değilim. Gitmez oldum ama ön gösterimlere gitmeyişlere nadiren ara verdiğim oluyordu. İşte bunlardan bir tanesi daha. Cannes film festivalindeki gösteriminden sonra "Görevimiz Tehlike" filmini izleyenlerin uzun süre ayakta alkış tutmalarını okudum. İlk sorduğum soru "Neden" oldu. Haberde nedenden söz edilmiyordu. Spotu şöyleydi: "Bu yıl 78'incisi düzenlenen Cannes Film Festivali'ne Tom Cruise'un başrolünü üstlendiği Görevimiz Tehlike: Son Hesaplaşma (Mission: Impossible The Final Reckoning) damga vurdu. Merakla beklenen film 5 dakika boyunda ayakta alkışlandı." Cannes müdavimler veda filminde ne görmüş olabilirlerdi dakikalarca alkışlayacak Merak her sıkıntının başıdır derler. Sıkıntı çekme ihtimalini aklımda tutarak filmin basın gösterimine gitmeye karar verdim.

Dört bir yanından gümbür gümbür sesler gelen salonda (birazdan başımıza çökecek gibiydi!) üç saat boyunca dizimi kırıp oturdum, perdede akan görüntüleri takip etmeye çalıştım ama Görevimiz Tehlike, IMAX sistemi ile çekilip gösterildiği için devasa bir perdeye yansıyordu. Devasa resimlerin, küçük ekranlarda izlemeye alışmış "çağdaş" seyirciler için çok büyük bir baskı oluşturduğunu fark ettim. Çünkü ben de aynı sıkışmışlık duygusunu film bitene kadar hissettim. İkinci olarak, devasa ses sisteminin salonun dört bir tarafından gelen ve hiç durmayan bazen çok şiddetlenen baskısıydı. Gerçekten çok yüksek, o kadar ki, adeta havayı dalgalandırarak hafif esinti bile oluşturuyordu! İşte bu acayip gürültüler sağ ve sol yandan izleyeni ikinci defa sıkıştırıyordu. Eğer duvara dayalı son koltukta oturmuyorsanız arkadan bir kaçış yolu var ferahlığına kapılma ihtimaliniz olabilir diye düşündüm! Nitekim benim bir sıra önümde oturan bir genç seyirci ara ara başını arkaya çevirip, adeta "Evet işte orada boşluk var, oradan kaçabilirim!" ifadesinin fiziken canlı örneğiydi! Abarttığımı düşünen varsa bu patırtıcı filmi gidip IMAX sisteminde izlesin ondan sonra karar versin.

Görevimiz Tehlike son hesaplaşmayı bu kadar baskıcı-ezici bir ortamda seyrettiğim için sevemedim desem yanlış olur. Gerçeği söylemem gerekirse IMAX sisteminde çok hoşuma giden filmler de seyrettim ama "Mission: Impossible The Final Reckoning"de çok daha fazla şey rahatsızlık veriyor: Filmin senaryosunu yazanlar, sanki emeklilik jübilesi için son bir film daha çekmek isteyen bir starı, hatıraları ve son haliyle, bir kokteyle dönüştürerek sunmaya çalışmışlar. Haydi kokteyl meramı ifade etmediyse, "kolaj" diyelim. Sürekli geçmişe vurgu yapan hikâye her defasında katlanarak kalınlaşıyor ama bir ağırlık kazanamıyor: özetlersem, eski filmlerdeki bazı unutulmaz diye nitelenen sahneleri ve bunlarla bezeli ajanlık hikâyeciklerini son bölüme bağlayarak ortaya karışık bir şiddet pornosu çıkartmışlar. Mesela iki pır pır uçağın gökyüzünde sıkıntı verecek kadar uzayan kovalamacısı sırasında ajan Ethan Hunt (Tom Cruise), bir uçaktan ötekine, ön koltuktan arka koltuğa inip binmekten adeta erotik bir zevk alıyor gibiydi. Uçağa bütün bedeniyle sarılıyor, olmadı kucaklıyor, olmadı bir bacağını gövdeye sararken diğerini pilot kabinine sokuyor, bazen iki parmağını geçirdiği bir halkaya tutunarak göklerde süzülüyor ve bu neredeyse sonsuza kadar uzayacakmış sıkıntısı verene kadar tekrarlanıyordu! Anladık! Karşı karşıya kaldığı hiç bir zorluğun altında ezilmeyen Ethan Hunt'ın bu son şovu da diğerleri gibi bir sanat eseri olarak değil, eğlencelik olarak çekilip seyirciyi eğlendirmeye yönelik yapılmış ama uçaklara böyle sarılmak da olamaz ki!