Önceki gün arkadaşım Prof. Dr. Hayati Durmaz "Bugün seni çok özel bir toplantıya götürmemi ister misin" diye sorduğunda bu köşenin yazısını yazmak üzere masa başına geçmiştim. Elimde konu olarak galasına çağrıldığım "Paranoya" filmi ve bazı aktüel haberler üzerine fikir kırıntılarım vardı. Durmaz Hocama sordum nereye gideceğiz, konu nedir diye. "Dede Korkut" dedi. Hiç tereddüt etmeden kabul ettim ve Marmara Üniversitesi'nin yolunu tuttuk!
Dede Korkut ismini hemen hepimiz duymuştur. Pek çoğumuz onun destansı hikâyelerini okumuş veya vasat uygulamalarla televizyonlarda seyretmişizdir. Bu yüzden hemen herkes Dede Korkut dendiğinde, onu bildiğini zanneder.
Aslında insanoğlunun ebedi yanılgı ve uyuşukluklarından birisi "bilmediğini bilmemektir". Hani bir şehirde doğar büyür yaşar ama o şehre dışarıdan gelen "farkındalık eşiği" yüksek birinin gördüklerini görmediğimizi veya görmüşsek bile idrak seviyesine çıkaramadığımızı onu dinleyince anlarız ya! Dede Korkut hakkında çoğumuzun "bildikleri" de böyledir ve Türk Edebiyatının ve tarihinin en önemli bu destanının binlerce yıllık derin geçmişi hakkında pek azımızın bilgisi vardır.
Ben Dede Korkut Destanı'nın kaleme alındığı 14 ve 15'inci yüzyıllarda değil tarih öncesi devirlerden başlayarak Türk milletinin hayatına dair izler taşıdığını Prof. Dr. Turan Yazgan Hoca'dan öğrenmiştim. Önceki gün öğrendim ki, Turan Hoca, Dede Korkut destanları hakkında en büyük araştırıcılardan biri olan Kamal Abdulla Bey'in yakın dostu, arkadaşı, refiki imiş.
Kamal Abdulla Bey, önceki gün Marmara Üniversitesi Fen Edebiyat Konferans Salonunda uzun, bilgi dolu, ufuk açıcı bir konuşma yaptı. Mevzunun başlığı "Gizli ve Aşikâr Dede Korkut" idi. Marmara Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sebahat Deniz, hocayı tanıttığı etraflı bilgiler içeren konuşması sonrası Kamal Abdulla Bey, Dede Korkut Destanları için Turan Hoca'dan da duyduğum "Destanların yaşandığı ve kaleme alındığı zaman arasındaki farktan" detaylı biçimde bahsetti. Muhtemelen Kamal Bey ile Turan Hoca arasındaki sohbetlerde de bu konu uzun uzun konuşulmuştur diye düşünüyorum.
Kamal Bey konuşmasında ayrıca Sovyetler Birliği (SSCB) döneminde bilhassa (Soykırımcı) Stalin idaresi tarafından Dede Korkut araştırmalarının yasaklandığını, konuyla ilgilenen kişilerin ya idam edildiğini veya Sibirya'ya sürüldüğünü, Korkut Ata destanları hakkındaki yasağın ancak 1950'li yıllardan sonra gevşediğinin de altını çizdi. Bu sözleri bana şunları hatırlattı: Bütün Türk Dünyasındaki Türkçü-Turancı aydınların dünya çapında bir kıyıma uğradığını (Bunu, Kurşunlanan Türkoloji isimli kitabında Prof. Dr. Ahmet Buran Hoca anlatır) bugün dahi Türk Birliği alanında yapılan çalışmalar içinde en çok "kültür birliği" için çalışan ilim, edebiyat ve sanat adamlarının takibat altında olduklarını
Kamal Abdulla Hoca onuruna düzenlenen yemek davetinde ise akademik seviyede olmayan ama beşeri ilişkileri bağlamında çok derin, insanın içine işleyen hatıralar anlatıldı. Millî Savunma Bakan Yardımcısı