Çernobil metaforu
Çernobil dizisini izleyenler bilir. Sovyetler Birliği egemenliğindeki dönemde Ukrayna'nın Pripyat şehrindeki nükleer enerji üreten tesisin dört numaralı reaktörü patladıktan sonra, bürokratik-ideolojik zırvalıkları yüzünden yangın tamamen kontrolden çıkıp felaketin boyutu taban erimesi tehlikesine kadar yayılır. Taban erdiğinde tüm nükleer zehir yeraltı sularına karışarak çok geniş bir bölgeyi sonsuza kadar kurutacak, yaşanmaz hale getirecektir. O sebeple yangının bir şekilde kundağında boğulması gerekmektedir ancak felaketi önlemenin tek bir yolu kalmıştır: kurban vermek! Artık öyle bir safhaya gelinmiştir ki, bu aşamada yangına müdahale edecek kişiler, ya hemen ya da radyasyona maruz kalacakları için 'eriye-sürüne' ölecektir.
Gorbaçov başkanlığındaki 'kızıl hükümet' maden işçilerini ölümcül mesaiye ikna etmek üzere bir bakan görevlendirir. Bakan, kem küm ederek durumu anlatmaya çalışır. Dizinin trajikomik sahnelerinden bir bu bakan-işçi diyalogunda ortaya çıkar. Beceriksiz hükümeti temsil eden ve felaketin boyutu karşısında dilini yutmuş bir "ebleh"* tiplemesiyle Sovyet bakanı ve alın terlerinden, verecek canlarından başka şeyleri olmayan müdarasız işçilerin riyasız dürüstlükleri!
Başka seçenekleri olmayan işçiler bir intihar mangası karalılığı ile dört numaralı reaktörün altında tünel kazmaya başlarlar. Yani Çernobil reaktörünü bir kaleye benzetirsek, buradaki maden işçiler dört numaralı kulenin altına lağım atan ve patlasa da patlamasa da ölecek olan düşmanın önüne sürülmüş masum insanlardır…
21. Yüzyılda değişen bir şey yok!
Sovyetlerin o günkü çaresizliğinin enzeri bugünkü Rusya'da yaşanıyor: Kuzey Kore'den asker ithal ederken Kübalı ameleleri inşaat işçiliği yaptırma vadiye çağırıp tıpkı Çernobil'i kazmaya gönderilen işçiler gibi sonu ölüm olan bir savaş alanına sürüyor. Rus hükümetinin bu tutumu internette açık bilgiler olarak pek çok kaynakta yer alıyor. Bunların bazıları yanıltma haber olsa bile büyük bölümünün doğru olduğunu biliyoruz. Eylül 2022'de kısmi seferberlik ilan eden, 300 bin askere ihtiyacı olduğunu bildiren ve bu seferberlikten sivillerin etkilenmeyeceğinin altını çizen Rusya hükümetinin gözü kararmış görünüyor.
Çernobil faciası Sovyet Sosyalist devletinin bir suçuydu. Şimdi aynı topraklarda sonu belli olmayan bir zamana kadar sürecek yeni suçlar işleniyor! Batı emperyalizminin ayak oyunlarına ancak güç gösterileri ve şiddetle cevap verebilen Rus devlet geleneği aynen devam ediyor ve bu gidişle masum insanların kanına girmeye başlayacak. Önceki gün inşaat işçileri arasında ellerinde silahlar, tehditkâr görünüşleriyle asker toplayan Rus ordusu komandolarının videoları içim kararttı. Orhan Baba'nın, "Bırakın da yaşayalım / Hasretiz yaşamaya biz" dizelerini mırıldanır gibi görünen zavallı işçilerin içinde eminin en çok İkinci Dünya Savaşın'da 'mecburi askerler olarak' Sovyetlere zafer kazandıran Türkistan Türklerinin torunları bulunuyordur.
Komünist devletin 80 yıl kanını emdiği, nükleer denemelerle neredeyse neslini kuruttuğu, Ahal Teke atlarına bile soykırım uyguladığı kızıl zulümden daha yeni kurtulan Türkistanlı Türklerin bu defa da Ukrayna'da sonu belirsiz bir savaşta telef edilme ihtimali içimizi yakıp kavuruyor. Kırım Sürgününden yarım asır sonra Ak Toprakları tekrar ilhak eden bu zihniyetin Türk evlatlarını, çocuk yiyen