Antalya Altın Portakal Film Festivali

Film festivalleri hayatın vazgeçilmez bir parçası oldu. Ulusal ve uluslararası festivallerin adını alt alta yazsam yere göğe sığmaz. Ülkemizin en saygın film festivali herkesin bildiği gibi "Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali"dir ki, doğrusu ben Altın Portakal fanatiği olarak yaftalanabilirim. 1986 yılında festival uçağı Yeşilköy Atatürk Havalimanı'ndan Antalya'ya doğru uçtuğunda çiçeği burnunda bir kültür sanat muhabiriydim. Lacivert takım elbise ve gıcır kunduralar almıştım. Açılış etkinliği Cumhuriyet Meydanı'nda yapılıyordu, hemen herkes (Vali ve diğer resmî zevat) yazlık giysiler içinde tin tin dolaşırken bendeniz mafya filmlerinden fırlamış bir tip gibi bir kenarda kalakalmıştım!

Festivale böyle takım-tuvalet gitmemin sebebi ise Metin Erksan'dı. Onunla bir sohbetimizde, Oscar ödül töreni dâhil dünyanın bütün yüksek prestijli festivallerinde sinema insanlarının kıyafetlerindeki mükemmel uyumluluktan söz ederek bizdeki "kıyafet yozluğunun" sinemamıza da yansıdığını iddia etmişti. E, bu sözleri duyup da günlük kıyafetlerle nasıl gidecektim Antalya'ya Tabii ki takım elbiseler alarak gitmiş, fena halde pişmiş, pişik olmuştum

Festivale katıldığım diğer yıllarda da bu kıyafet konusu hep aklıma takılmıştı. Yeşilçam'ın mesela Yılmaz Atadeniz gibi en baba yapımcı, yönetmen, senarist vb. leri daima şık takımlar giyerek katılıyordu etkinliklere. Yeni nesil ise ödül almaya bile gündelik kıyafetleriyle çıkmakta beis görmüyordu. Bariz bir değişim vardı.

Bu değişim sadece kılık kıyafetlerde olmadı. Festival'in yönetiminde, festival yönetimlerinin festival amaçlarını yeniden yorumlamalarında, sinema yapanların sosyal, siyasal ve kimlik yapılarında da değişim yaşandı. Mesela bir dönem bir halk festivali olarak başlayan Altın Portakal, halkın sadece biletle dâhil olabileceği bir vadide yapılmaya başlandı. Bu ciddi bir değişimdi ve dünyanın bazı önemli festivalleri de bu şekilde sınırları belirlenmiş alanlarda yapılıyordu. Ama tutmadı!

Mesela ben 1986 yılındaki festivalde yarışma filmlerini, şehre 15 kilometre uzaktaki yeni açılmış bir otelden gelerek halka açık sinemalarda izlemiştim. Halkın tepkisini en doğal ortamında almakla bir festival seyircisi yaratıp onların tepkisini esas almak arasına dağlar kadar fark olduğunu vadi salonlarında film izledikten sonraki tepkilere bakınca anladım. Bana kalsa filmlerin yeniden şehir sinemalarında (kaldıysa tabii) gösterilmesini sağlarım. Günümüz festivalleri ise bu iki durum arasında gidip geliyor.