Akşemseddin'in torunu olmak

Yazmak bazılarımız için büyük mesuliyet. Eline kalemi alıp düşüncelerini kâğıda geçirmek sözde kolay bir işmiş gibi görünebilir. Doğrudur, bir bakıma kolay da! Dünyanın kâğıt ve kalem kaynakları bu tür kolay yazılar için harcanmıştır. Yüz milyarca harf, kelime, cümle milyonlarca ton kâğıtta basılı duruyor ve kimsenin bunları umursadığı yok. Ama bazı yazılmış eserler var ki, onlar asla eskimiyor, yıpranmıyor, unutulmuyor. Çünkü yazmanın haysiyetine saygı duyan insanların ellerinden çıkmış oluyor bu tür yazılar.

Liyakat sahibi insanlar, yazdıklarını en ciddi biçimde değerlendirmek için kendine şu soruyu sorar; Bu satırların ömrü ne kadar Evet, bir cümlenin veya bir makalenin ömrünü tayin eden nedir Hepimizin bildiği gibi o satırları yaratan emekle orantılı bir durumdur bu.

Çocukluğundan itibaren iyi yetiştirilmiş, tarihi ve yaşadığı çağı dönüştüren şartları doğru anlamış ve bunlara katkı sağlamak için el âlem gülüp oynarken dirsek çürütmüş bir yazar asla saman alevi gibi yanıp sönecek şeyler yazmaz. O tür insanların bir kere içten içe farkına vardıkları ciddi bir yönelişleri vardır. Ontolojik tercihlerini en baştan yapıp ruhlarına sindirirler. Zihin dünyaları bu temel tercihe göre şekillenir. Ahlaki, estetik, politik, pratik tercihleri bu temel ontolojik tercih etrafında temellenir.

Ontolojik tercihini, "Bu Evren zorunu olarak vardır"dan yana yapan biri ile tercihini "Kâinatı Allah yaratmıştır"dan yana yapan diğeri arasında hayata dair bütün tercihler giderek farklılaşır. Onların yazdıkları sıradanlığa düşmez. Oysa varoluşa dair hiçbir kaygıları ve bu kaygıdan neşet edecek tercihleri olmayalar tonlarca kâğıt, tonlarca mürekkep israf etmekten başka bir şey yapmamış olurlar.

Peyami Safa, temel tercihini, "Allah inancına dayandıran" muhteşem yazarlardan biridir. O, varoluşu bir "Yaratıcı"ya bağlayan büyük zincirin en sağlam halkalarındandır. Tarihî, kültürel, sosyal ve daha pek çok bakımdan asla yan yana gelemeyeceği büyük düşünür ve yazarlar ile aynı kaynaktan beslenmiştir.

Safa'nın düşünceleri, hayatını kazanmak için çalakalem yazdığı "nafile yazıları" haricindeki yazılarının her satırına sinen ciddi bir bilinç ile ışıldar. Okuduğunuz her satırında, beyninizin kıvrımlarında uyuşmuş ne kadar hücre varsa tokat yemiş gibi uyanır. Bilincinizin bunamaya başlayan kısımları tekrar hayata dönmeye başlar.

İlginçtir Peyami Safa, 1400'lü yıllarda, zamanını aşan bilimsel fikirler ortaya atmış bir âlimin, "Hastalığın insanlarda tek tek ortaya çıktığını sanmak yanlıştır. Hastalıklar insandan insana bulaşarak geçer. Bu bulaşma gözle görülmeyecek kadar küçük, fakat canlı tohumlar sebebiyle olur." diyen bir büyük âlim ve kâşifin torunu olduğunun da bilincindedir ve bunu asla bir övünç vesilesi yapmayacak kadar haysiyetli bir yazardır. Safa, tarihin kendisini, kendi liyakatiyle değerlendireceğinin şuurunda bir zirve şahsiyettir.

15 Haziran günü yakalandığı hastalıktan kurtulamayarak hayata gözlerini yuman Babıâli'nin "yetim emekçisi" Peyami Safa'ya kulak verelim:

Bir gün, evimde, tanınmış bir tarihçimiz ailemizin şeceresini gösteren vesikayı gözden geçiriyordu.

Şeyh Akşemseddin (Fatih'in hocası) - Emrullah İbni Akşemseddin - Ömer İbni Emrullah - Oğlu Şemseddin (Sultan Selim'in hocası) - Kızı Afife - Oğlu Mollazade Şemseddin - Oğlu meşhur Şükûfîzade Mehmed Efendi - Kızı Safiye Hatun - Oğlu Mehmed Emin Efendi - Oğlu Abdülkerim Efendi - Oğlu Mehmed Efendi - kızı Safiye Hatun - Oğlu Mektubi Abdullah Efendi - Oğlu Mehmed Abdullah Efendi - Oğlu Mehmed Esad Efendi - Kızı Ayşe Samiye Hanım - Oğlu İsmail Safa Bey (Peyami Safa'nın babası).

Misafirim bunu görünce, ayağını ayağının üstünden yere indirerek doğruldu, yüzüme büyük bir hayretin yapıştırdığı sabit bakışlarla bakarak: