Suriye...
Orta Doğu'nun en hastalıklı coğrafyası.
Tıp çaresiz.
Hasta eridikçe eriyor.
İşin sonu vahim.
Gelişmeler gösteriyor ki gidiş pek hayırlı değil.
O Halde Ne Yapmalı...
Aslında yapılacaklar belli.
Zaman kaybetmeden bir an önce bu işin doktorunu bulmalı ve tedaviye başlamalı.
Doğru doktoru bulmak zor bir iş değil.
Zira bu derdin dünyada tek bir doktoru var, o da Türkiye...
Bu saha gerçeği karşınıza çıkınca sancılanma başlıyor.
"Bir de ona mı gitsek, acaba bir şey yapar mı"
Yav, Daha Ne Yapsın...
Bu doktor yıllar önce sana teşhisi koymuş ve reçeteyi yazmış.
Kanser...
Üstelik bu işte senden bir kuruş para talep etmemiş, bırak talep etmeyi komşuluk hakkıdır, ahde vefadır diyerek üstüne para vermiş.
Peki, Sen Ne Yapmışsın...
Doktorun yanından çıktığın gibi soluğu abuk sabuk sahte doktorların yanında almışsın.
Deli dana misali bir Moskova'ya, bir Tahran'a, bir Washington'a koşturup durmuşsun.
Denize düştüğünü fark edince de Londra'ya sarılmışsın.
Uzun lafın kısası yüzüne gözüne bulaştırmışsın, çırpındıkça batmışsın, böylesi beyhude işlerle zaman kaybetmişsin ve sonuçta hastalığı tüm bedene sardırmışsın.
Oysa biliyorsun bu lanet hastalıkta en önemli şey erken teşhis.
Acaba Çok mu Geç...
Elbette çok geç, zira hasta can çekişiyor.
Peki, nerede hata yapıldı, hiç mi umut yok
Hata teşhis konulduğu an tedaviye başlanmamasında, uzatılan dost elin tutulmamasında yapıldı.