1982 Anayasanın Hazırlanışı ve Yeni Anayasa İhtiyacı

1982 Anayasasının kabulünden kısa süre sonra, 1980'lerin sonlarından itibaren, yeni anayasa arayışı gündeme gelmiş ve günümüze kadar kesintisiz tartışılan bir konu olmuştur. Türkiye'nin neden yeni bir anayasaya ihtiyacı olduğu sorusuna verilen cevaplardan birisi olarak 1982 Anayasasının askeri bir darbenin ürünü olması ve Anayasanın hazırlanmasında millet iradesinin olmaması görüşü öne çıkmıştır. Bu eksiklik Anayasanın meşruiyetinin daima sorgulanmasına sebep olmuştur. Ayrıca 1982 Anayasasında yapılan bütün değişikliklere rağmen Anayasanın üzerinde hala 12 Eylül rejiminin izlerinin bulunması temel gerekçelerden birisidir.

Bu açıdan 1982 Anayasasının hazırlanma süreci ve geçirdiği değişikliklerin hatırlanması, yoğunlaşan yeni anayasa taleplerini anlamak için faydalı olacaktır. Bu yazıda öncelikle 1982 Anayasasının nasıl hazırlandığı ele alınacak, 42 yıl boyunca yapılan 19 değişiklik ve anayasal gelişim ise başka bir yazıya bırakılacaktır.

Öncelikle belirtmek gerekir ki Türkiye hiç de hafife alınamayacak bir anayasacılık birikimine ve tecrübesine sahiptir. 1876 yılında kabul edilen ilk anayasa olan Kanun-i Esasi ve onun öncesindeki anayasal belgeler ülkemizdeki anayasacılık fikrinin derinliğini göstermektedir. Karşılaştırmalı örnekler Türkiye'nin anayasal gelişiminin İngiltere dışındaki Avrupa ülkeleri ile yakın tarihlerde gerçekleştiğine işaret etmektedir. Ancak bu birikime rağmen özellikle askeri darbeler, müdahaleler ve vesayet uygulamaları sebebiyle anayasal tecrübe kesintiye uğramış ve beklenen gelişim sağlanamamıştır.

Demokrat Parti iktidarına yönelik 27 Mayıs askeri darbesinden sonra Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar ve Demokrat Parti milletvekilleri tutuklanmış, kanuni hâkim güvencesine aykırı bir şekilde kurulan Yüksek Adalet Divanı isimli "olağanüstü mahkemede" yargılanmışlardı. Darbeyi gerçekleştiren subaylardan oluşan Milli Birlik Komitesi (MBK) kabul ettiği 1 sayılı Kanun ile 1924 Anayasasının bazı hükümlerini yürürlükten kaldırmış ve TBMM'nin yetkilerini üstüne almıştır.

Sonrasında yeni anayasayı hazırlamak amacıyla bir kurucu meclis kurulmuştur. Kurucu meclis, Milli Birlik Komitesi ve Temsilciler Meclisi'nden oluşmaktaydı. Temsilciler Meclisi Devlet Başkanı, MBK üyeleri ile Cumhuriyet Halk Partisi ve Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi, iller, Barolar, basın, meslek örgütleri, üniversiteler ve yargı gibi kuruluşlardan gelen temsilcilerden oluşmaktaydı. Görüldüğü üzere 1961 Anayasasını hazırlayan Kurucu Meclis, genel oya dayanan ve tek dereceli seçimlerle halk tarafından seçilmiş bir meclis değildi.

27 Mayıs askeri darbesi demokratik hukuk devletini bütünüyle askıya alarak siyasi ve sosyal hayatta kalıcı etkiler bırakmıştır. Yargı Yassıada Mahkemeleri ve benzeri uygulamalarla ciddi anlamda politikleşmiş, askerler için ordunun siyasete müdahalesi kanıksanmış ve gayri meşru bir siyasal sistem halka dayatılmıştır. 27 Mayıs darbesi ve 1961 Anayasası, askeri darbeler ve vesayet düzeni konusundaki Türk demokrasisini ifsad eden geleneğin başlangıcı olmuştur.

Nitekim bu kötü geleneğin devamı olarak 27 Mayıs 1960'tan yirmi yıl sonra 12 Eylül 1980 günü TSK hiyerarşisinin en tepesindeki beş isimden oluşan Milli Güvenlik Konseyi tekrar bir darbe yapıp yönetime el koymuştur. Darbeciler Meclisi ve bütün siyasi partileri kapatmış, siyasi parti liderlerini ve milletvekillerini tutuklayıp yargılamıştır. Sonrasında 1961 Anayasasının bazı hükümlerini yürürlükten kaldırıp yeni anayasa hazırlıklarına başlamıştır.