Putin'in seçenekleri tükendi

STOCKHOLM - Rusya'nın Ukrayna'ya açtığı savaşın sonucu sadece bu iki ülkenin geleceğini değil, tüm Avrupa'nın kaderini ilgilendiriyor. Çatışmanın temel nedeni, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in ülkesinin emperyal bir güç olarak statüsünü yeniden tesis etme saplantısıdır.

Eski Rusya, Lenin'in "uluslar hapishanesi" olarak nitelendirdiği son derece merkezileşmiş bir imparatorluktu. Nitekim Putin, eski imparatorluk düzenini yıkan ve Ukrayna'nın kendi yolunu bulmasına izin veren kişi olarak Lenin'i suçluyor.

Ancak Putin, bu vizyonunu gerçekleştirmede pek başarılı olamadı. Şubat 2022'de Ukrayna'ya 100 binden fazla asker gönderdiğinde, çoğu gözlemci – Batılı neredeyse tüm Rus ordusu uzmanları da dâhil – hızlı bir zafer bekliyordu. Fakat üç buçuk yıl sonra, o ilk işgal gücünün büyük bölümü yok olmuş durumda. Putin, cephe hatlarında üç kat daha fazla yeni askeri toplasa da, Ukrayna topraklarının %20'sinden azını kontrol edebiliyor.

Kimse Rus ordusunun bu kadar kötü bir performans göstermesini beklemiyordu ve şimdi asıl soru Putin'in savaşı hala kazanıp kazanamayacağı. Putin'in ilk seçeneği, orijinal hedefini sürdürmekti yani Ukrayna'yı tamamen askeri bir yenilgiye uğratmak. Ancak savaşın doğası son birkaç yılda büyük ölçüde değişti. Her iki taraftaki hızlı teknolojik gelişmeler nedeniyle, savunma saldırıdan çok daha etkili hale geldi. Artık toprak kazanmak değil, mevcut toprakları korumak çok daha kolay.

Ukrayna teknolojik bir üstünlük elde etmiş olsa da Rusya hızla arayı kapatıyor ve her iki taraf da giderek artan bir şekilde diğerinin hayati enerji altyapısını giderek daha fazla hedef alıyor. Ancak Rus ordusunun Ukrayna'nınkini yenme olasılığı çok düşük. Putin, kısa süre önce komutanlarını Büyük Petro'nun mezarına çiçek bırakmak için St Petersburg'da topladığında gibi, aşamalı ilerlemelerle övünüyor ancak bu kazanımların stratejik bir önemi yok. Neredeyse iki yıldır Rus ordusu kayda değer hiçbir taarruz operasyonu gerçekleştiremedi ve bunun değişeceğine dair de pek az işaret var.

Putin'in ikinci seçeneği, ABD Başkanı Donald Trump'ı Rusya lehine bir uzlaşma dayatmaya ikna etmekti – tıpkı Hitler'in 1938'de Neville Chamberlain ve Edouard Daladier ile yaptığı anlaşmada Çekoslovakya'nın bir kısmını alması gibi. Putin'in Trump'ı pohpohlamaya ve Rus doğal kaynaklarına yeni yatırımlar gibi çeşitli maddi cazibeler sunmaya bu kadar yatırım yapmasının nedeni budur Bu strateji neredeyse işe yarayacaktı. Putin, Trump'la Alaska'daki talihsiz zirvede amacına ulaşmaya çok yaklaşmıştı. Ancak Avrupalı liderler hızla devreye girdi ve Ukrayna'ya verdikleri destek bu seçeneği etkili bir şekilde engelledi.

Üçüncü bir "zafer" yolu ise zaman kazanmaya çalışmak ve Avrupa'nın desteğinin erimesini umut etmekti. Trump yönetiminde ABD'nin Ukrayna'ya sağladığı mali ve askerî destek büyük ölçüde kesildiğinden, artık yükün tamamı Avrupalıların (ve birkaç başka ülkenin) omuzlarında. Bu azımsanacak bir yük değil: yılda 60 ila 80 milyar avro (yaklaşık 70-93 milyar dolar), yani Avrupa GSYİH'sinin %0,2 ila %0,3'ü arasında bir maliyet.

Ancak Avrupa'nın Ukrayna'ya yönelik siyasi desteği güçlü. Fransa, İspanya ve İtalya gibi mali açıdan zorlanan ülkeler fazla katkı yapamayacak olsa da, savaşla birlikte yükselen enerji fiyatlarından büyük kazanç sağlayan Norveç, ABD'nin kaybettiği finansmanı büyük ölçüde telafi edebilir. Ayrıca, Belçika'da tutulan dondurulmuş Rus varlıklarını teminat olarak kullanarak Ukrayna'ya 140 milyar avroluk bir kredi verilmesi öneriliyor. Bu plan, Ukrayna ekonomisini ve savunma üretimini güçlendirebilir. Önerilen plan karmaşık olsa da, yeterli siyasi irade ile hayata geçirilmesi son derece mümkün.