STOCKHOLM - Her yıl düzenlenen Birleşmiş Milletler Genel Kurulu her zaman dünyanın durumunu değerlendirmek için bir fırsattır. Ancak bu yıl, BM'nin kuruluşunun 80. yıldönümünde, örgütün kendi durumunu da değerlendirmek için bir vesile oldu.
Her açıdan bakıldığında BM'nin durumu vahimdir. Ukrayna'ya yönelik Rus saldırganlığı ve Amerika Birleşik Devletleri ile Çin arasındaki artan gerilim BM'nin suçu olmasa da temel bir sorunu açığa çıkarıyor: Çin, Rusya ve ABD'nin veto hakkı kullandığı BM Güvenlik Konseyi, birbiri ardına meseleler yüzünden kalıcı bir kilitlenme içinde ve örgütün geri kalanını neredeyse hiçbir konuda ilerleyemez hale getiriyor.
İsrail Devleti'nin (BM kararıyla) kurulmasından bu yana BM'nin çatışma çözümü ve barışın sağlanmasında merkezi bir rol oynadığı Orta Doğu'daki durumu düşünün. Bölgedeki çok sayıda BM barışı koruma operasyonu gerginliklerin azaltılmasına yardımcı olmuş ve özellikle Filistinli mülteci topluluklarına yönelik büyük insani yardım çabaları sayısız hayat kurtarmıştır. BM kalıcı bir barış sağlamamış olsa da, bazı savaşların önlenmesine ve bazılarının da kısaltılmasına yardımcı olmuştur.
Ne var ki son yıllarda BM giderek daha fazla devre dışı bırakıldı. Sözde Dörtlü – BM, ABD, Avrupa Birliği ve Rusya – artık uzak bir hatıra. Birçok BM operasyonu doğrudan saldırıya uğradı; çoğu da İsrail tarafından. İsrail hükümeti yalnızca BM'nin Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı'nın (UNRWA) insani çabalarını sorgulamakla kalmıyor, aynı zamanda fırsat buldukça örgütün çalışmalarını da engelliyor.
7 Ekim 2023'te Hamas'ın İsrail'e saldırısından önce BM, Gazze'deki durumu nispeten istikrarlı tutmak açısından hayati bir rol oynuyordu. Gazze'de 2006'dan itibaren Hamas'ın iktidarı ele geçirmesinden sonra Filistinliler arasındaki bölünmeleri aşamasa da, oradaki iki milyon insanın hayatta kalabilmesi için temel imkânları sağlıyor ve bunu başarıyla yapıyordu. Fakat artık İsrail, bu konudaki BM çalışmalarının neredeyse her yönünü sorguluyor veya saldırıyor; bunu da Amerika'nın örtülü desteği olmadan yapamazdı. Özellikle ABD Başkanı Donald Trump, İsrail Başbakanı Netanyahu'nun aşırı sağcı hükümetinin yaptıklarının neredeyse tamamını kabul etmeye hazır olduğunu gösterdi.
Bu arada BM, yarı başarısız bir devlet olan Güney Sudan'da ve yıkıcı bir iç savaşın üçüncü yılına girdiği Sudan'da etkili bir müdahaleyi harekete geçirmekte zorlandı. Benzer şekilde, 1962'deki Katanga ayrılık hareketinden günümüzde Kongo'nun kuzeydoğusundaki barış operasyonlarına kadar Orta Afrika, BM barış gücü ve arabulucularının gündeminde olmaya devam ediyor.
Gazze ve Sudan'dan Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Haiti, Myanmar ve Afganistan'a kadar dünyanın dört bir yanında BM'nin müdahil olmasını gerektiren krizler hiç de az değil. Ancak büyük güçler birbirleriyle çatışmaya odaklanmışken ve Trump yönetimi sadece aktif desteğini değil fonlarını da geri çekerken, BM'nin görünümü pek de iç açıcı görünmüyor.
ABD BM fonlarının %25'ini sağlıyor, ancak katkılarını göndermeyi durdurdu. Ayrıca insani operasyonlar için yapılan gönüllü finansmanın daha büyük kısmını da geleneksel olarak ABD sağlardı; ama bu fonlar da kesildi. Daha da kötüsü, BM'nin ikinci en büyük katkı sağlayan ülkesi olan Çin de ödemelerinde geri kalıyor.
Mali durum giderek umutsuz hale gelirken BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, örgütteki personelin beşte birinin kesilmesi gerektiği konusunda uyarıyor. Morallerin düşük olduğu ve daha iyiye doğru bir değişim beklentisinin de düşük olduğu söyleniyor. Trump'ın son Genel Kurul konuşması, örgüte karşı sadece küçümseme beslediğini açıkça ortaya koydu.