Oyunuzu kullanmadan okumayın lütfen: İşe bak, kaz kadar olamıyoruz

ACAİP YAZILAR

İşe bak, kaz kadar olamıyoruz

Yazı Erhan Tığlı'dan geldi.

Pazar gününde hem güzel zaman geçirmek hem de biraz ibret almak için keyifle okunacak bir yazı.

Kaz, eti, yumurtası yenen güzel bir kuştur. Kaz tüyleri süs olarak kullanılır. Kaz kızartması, kaz ciğeri çok sevilir.

İçinde "kaz" geçen ilginç sözlerimiz de vardır;

Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür.

Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez.

Beceriksizlere beş kaz verseniz, üçünü kaybederler.

Kara kara düşünenlere "Agop'un kazı gibi ne düşünüyorsun" diye sorarlar.

Yanlış düşünenleri "Kazın ayağı öyle değil" diye uyarırız.

Ustası çırağına kaz kızartması getirmesini söylemiş. Çırağın canı çekmiş, önce ayaklarını yemiş, yetmemiş, kanatlarını da mideye indirmiş. Dayanamayıp başını yiyip kazı ustasına öyle getirmiş. Usta şaşırmış. "Hani bunun ayağı" diye sormuş. Çırak boynun bükmüş, "Topal idi" demiş. "Kanadı niye yok", "Laz idi!" demiş bu sefer çırak. Usta öfkeyle, "Başı da yok diyemezsin değil mi" diye bağırmış. Çırak bıyık altından gülerek, "Onda kafa olsaydı, yakalanıp fırına girer miydi" deyivermiş.

Bizde kazları, daha doğrusu kaza benzeyen vatandaşları böyle yiyip bitiriyorlar, onu ayaksız, başsız bırakıyorlar. O da doğanın yok edilmesine, Kaz Dağları'nın talanına sesini çıkaramıyor, kendini kurtaramıyor...

Padişahın biri veziriyle birlikte geziye çıkmış. Bir köyün yanından geçerken küçük bir evin önünde oturup örgü ören bir köylü kızıyla karşılaşmış. "Baban evde mi" diye sormuş. Kız zeki bir tavırla, "Babam evde değil, azı çok etmeye gitti" demiş. "Annen evde mi", "O da biri iki etmeye gitti." Bu sözler padişahın ilgisini çekmiş, "Eviniz çok güzel ama bacası eğri" demiş. Kız hemen cevabı yapıştırmış, "Bacası eğri ama dumanı doğru çıkar." Padişah kızın başını sıvazlamış, "Sana bir kaz yollasam yolar mısın" diye sormuş. Kız gülerek başını sallamış, "Hem de en ince tüylerine kadar yolarım" demiş.

Kıza veda edip saraya döndüklerinde vezir kızın sözlerinden bir şey anlayamadığını söylemiş. Padişah da gidip kızdan öğrenmesini istemiş. Vezir kızın yanına gelip ne demek istediğini sormuş. Kız, "Söylerim ama her biri için on altın isterim" demiş. Vezir çaresiz kabul etmiş. Kız başlamış anlatmaya: "Babamın azı çok etmesi şu: Çiftçi olduğu için tarlaya tohum ekecek, azı çok etmek bu. Annem ebe olduğu için çocuk doğurtacak, kadın bir iken iki olacak. Bacanın eğriliği gözlerimin şaşı olmasıdır. Dumanının doğru çıkması ise gözlerimin iyi görmesidir. Yolunacak kaz da sizsiniz. Kaz olmasaydınız ayağıma kadar gelip ettiğim birkaç söz için bana bu kadar altın verir miydiniz"

Oynanan oyunların farkında olmadığımız için kaz gibi yolunuyoruz, doğamızı talan etmelerine ses çıkarmıyoruz, başımıza gelecek felaketin farkına varamıyoruz...

Kazları yerin dibine batırdık biraz. Aslında kaz kadar olamıyoruz. Niye mi İşte:

Kazlar V şeklinde uçarlar. Böylece her kuş kanat çırptığında arkasındaki kuşa onu kaldıran bir hava akımı yaratır. Tek başına gidebilecekleri en uzun yolu grup halinde neredeyse ikiye katlarlar. Oysa bizler birbirimizin ayağından çeker dururuz...

Grubun başında giden kaz hiçbir hava akımından yararlanamadığı için diğerlerine göre daha çabuk yorulur ve hemen arkaya geçer, arkasındaki kaz lider olur. Bu değişim sürekli yapılır. Oysa bizim liderlerimiz hiç yorulmaz, makamını başkasına bırakmaz, üstelik arkasından gelenlerin, sivrilenlerin hızlarını kesmek için çalışır...

Uçuş hızı yavaşladığında gerideki kuşlar daha hızlı gidilmesi için öndekilere bağırır, onları uyarırlar. Bizde uyarıda bulunanlar erken öten horoz sayılır, haklarında gereken işlem yapılır. Ağır ol, molla desinler politikası uygulanır!

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Biz var ya biz neler yaşamadık ki

Bu yazı genellikle 60 yaş üstü olanların hatırlayabileceği bir yazı.

Genç nesil için ne anlam taşır bilemiyorum ama okurlarsa herhalde çok şaşıracaklardır.

60 üstü kuşaklar aslında çok hızlı yaşadılar, neler görmediler ki.

Neredeyse ışık hızı ile gelişen teknolojiyi, siyasal ve sosyal olayları birebir yaşadılar.

Yazıyı bana 68 kuşağının öncü isimlerinden bir dönem turizm bakanlığı yapmış olan sevgili dostum Bahattin Yücel gönderdi.

Yaşlılar anı tazelesin gençler yaşananları öğrensin.

Haydi başlayalım;

Evlere su getiren sakaları

Mahalle yoğurtçularını

Eşek sırtında sebze satanları

Yazlık sinemaları

Yemeklerin konduğu tel dolapları

Suyun saklandığı su küplerini

Gaz ocağını

Mutfak kuzinesini

Cumbalı ahşap konakları

Lambalı radyoyu

Alaturka tuvaleti

Tramvayı

Kömürlü lokomotifi

Buharlı vapuru

Apartman hayatını

Gömme banyoyu

Havagazlı termosifonu

Havagazlı yemek fırınını

110 akımla çalışan elektriği

İlk fast food restoranını (Ömür - Atlantik)

Siyah beyaz filmleri

Teksas Tommiks Pekos Bill okumayı

Cikletten çakan plastik şehirleri biriktirip Türkiye haritası yapmayı

Cikletten çakan 'Ülkeler' kartlarından ülkelerin özelliklerini öğrenmeyi

Yandan çarklı arabalı vapuru

Elektrikli banliyö trenini

Merdaneli çamaşır makinesini

Frijider koca kollu buzdolabını

Transistörlü radyoyu

Salonlara konulan müzik dolaplarını

İlk sinemaskop renkli Amerikan filmini seyretmek için karaborsa bilet almayı

45'lik- 33'lük plakları

Philips marka makaralı teypleri

Evde oynatılan film makinelerini

Cadillac, Desoto, Chevrolet Amerikan arabalarını

Sokaklarda ankesörlü telefonu

Postaneye gidip mektup atmayı-postanede telefon yazdırmayı

Eve gelen telgraf metinlerini

Sarıyer'e muhallebi, Kanlıca'ya yoğurt yemeye gitmeyi