Din ticareti artık seçim yatırımı değil, Türkiyeyi dönüştürüyorlar

ANALİZ

Din ticareti artık seçim yatırımı değil, Türkiye'yi dönüştürüyorlar

Yerel seçimler yaklaştıkça iktidar giderek hırçınlaşıyor.

Millete anlatabilecekleri fazla bir şey kalmadı.

İlk başlarda "demokrasi-hukuk-özgürlük" naraları atıyorlardı, soldan gelmiş birtakım aydınların da desteği ile millet bunları gerçek sanıyordu.

Sonra "hizmet politikası" devreye girdi.

"Yollar, köprüler, tüneller, hastaneler inşa ettik" propagandası ile milletin gözü boyandı.

Ardından "petrol bulduk, doğalgaz fışkırıyor" naraları atıldı.

Tabii bütün bunla yapılırken temel strateji din istismarıydı.

Soldan gelen aydınlar "Din propagandasını kendi tabanınızda yapın ama topluma başka şeyler vermek gerekir" diye akıl verdiler yıllarca.

İktidar çok sinsice din ticaretini resmi devlet politikası haline getirmeyi başardı, laiklik neredeyse tümüyle ortadan kaldırılırken laikliğe karşı eylem ve söylemleri eleştirmek "halkı kin ve nefret duygularını tahrik etmek, ötekileştirmek, dine hakaret" gibi gerekçelerle soruşturma konusu haline getirildi.

Ancak artık hepsi geride kaldı, iktidarın yerel seçimlere ilişkin söyleyeceği hiçbir şey kalmadı.

Şimdi "altın vuruş" dönemine girdiklerine inanıyorlar.

Din ticareti artık bir seçim yatırımı olmaktan çıktı devletin temel yapısı ve yönetim biçiminin anayasası olacak neredeyse.

Halka söyleyecek lafları olmadığı için yıllardır ihlal etmekten çekinmedikleri anayasayı tümüyle değiştirmek ve "sivil" adı altında sil baştan bir anayasa yazmak amacındalar.

Bu anayasada laiklik olmayacak örneğin.

Cuma günleri tıpkı Arap ülkelerinde olduğu gibi tatil günü ilan edilecek.

Başkentin Ankara'dan İstanbul'a taşınması hükümet merkezinin Dolmabahçe Sarayı olması sağlanacak.

"Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir" yerine "Hakimiyet kayıtsız şartsız Allah'ındır" sözü temel ilke olacak.

Eğitim sistemi tamamen değiştirilerek pozitif bilimlerin ağırlığı azaltılacak, eğitimin dini olması sistemine geçilecek.

Hatta resmi dil Türkçe olmaktan çıkarılacak ve fırsat bulunursa Latin alfabesi yerine Arap alfabesi getirilecek.

Son günlerde yapılan şeriat ve hilafet çağrılarını kimse hafife almasın.

Bu iktidarın bundan böyle seçim yoluyla tek başına iktidarda kalması artık mümkün değildir.

İşte bu nedenle ne pahasına olursa olsun İstanbul'u kazanmak ve ülke çapında oyları düşse bile zafer kazanmış bir eda ile önlerindeki 4 yılı "dönüşüm" dönemi olarak kullanmak istiyorlar.

Peki, bu koşullara rağmen Türkiye bir din devletine dönüşebilir mi

Kamuoyu araştırmaları aslında bunun aksini gösteriyor.

Son yapılan bir araştırmada halkın yüzde 60'ının laiklikle ilgili bir sorunu olmadığını ortaya koyuyor.

Ama bu konuya "salt çoğunluk" açısından bakamayız.

Ne yazıktır ki halkın yüzde 40'a yakını laikliğin kaldırılmasını istiyor.

Yüzde 60'ın laikliğe bağlı olması karşısındaki örgütlü ve bir din devleti özlemi içinde olanlarla başa çıkacağı anlamına gelmez.

Üstelik ağır ekonomik sıkıntılar, zamlar, geçim zorlukları fakirleşen toplumları dine çektiği gibi daha radikal davranmaya da iter.

Yerel seçimlere giderken bu gerçekleri görmek ve parti içi kavgalar nedeniyle iktidarın istediği ortamı yaratmamak aklı başında herkesin görevidir.

SORDUM ÖĞRENDİM

Yılmaz Büyükerşen CHP yönetimine kırgın mı

Geçen hafta kızımın ara tatilinden yararlanarak iki günlüğüne Eskişehir'e gittik.

Eskişehir gerçekten mükemmel bir şehir.

Yılmaz Büyükerşen'in imzası kentin her yanında kendini hissettiriyor.

Yolların temizliği, kentin modern görünümü, birbirinden güzel müzeler, kent estetiğini oluşturan heykeller insanı adeta büyülüyor.

Eskişehir'e gitmişken Başkan Yılmaz Büyükerşen'i aramamak, ziyaret etmemek olmazdı.

Büyükerşen eşim ve kızımla birlikte bizi büyük nezaketle karşıladı, ağırladı.

Nasıl şık, nasıl diri ve heyecanlı anlatamam.

45 dakika kadar sohbet ettik, çok ilginç anılarından söz etti.

Büyükerşen bu yerel seçimde artık aday değil.

Sordum "Aday olmamanız nedeniyle kırgın mısınız" diye.

"Evet kırgınım" dedi ve ekledi "Ben zaten bu dönem aday olmayacaktım, kararım buydu, belediyedeki bütün arkadaşlarım bunu biliyor ama yapılan hoş olmadı, gönlümü kırdı."

Yılmaz Büyükerşen'i kıran şu;

CHP Büyükerşen için bir "eğilim araştırması" yapmış. Yüzde 80 destek çıkmış.

Ancak genel merkez bununla yetinmemiş, "Bir de değişim istiyor musunuz araştırması yapılsın" denmiş.

O da yüzde 80 çıkmış.

Ama bu yüzde 80 Büyükerşen'in gitmesini istemiyor ki, CHP'de genel bir değişim olmasına taraftar insanlar.

İşte Büyükerşen'in kırıldığı an bu an.

"Zaten bırakıyordum, muhalif olan kimi yazarlardan sunuculardan hakaret yemek de bana çok dokundu" dedi Büyükerşen.

Bana sorarsanız, bu ziyaretten önce Büyükerşen'in zirvede bırakmasını doğru bulduğumu söyleyebilirdim, ama makamında görünce, o diri haline, berrak beynine, sürekli bilgi veren, ufuk açan konuşmalarına tanık olunca "CHP Eskişehir'de çok büyük yanlış yaptı" demekten kendimi alamadım.

Ve bir son not; Eskişehir'de AKP'in İyi Parti'den transfer adayı kazanırsa; Büyükerşen'in 25 yılda kazandırdığı her güzelliğin üzerinden buldozerle geçer.

ZAMANI DURDURAN SAAT; Yılmaz Büyükerşen ilk baskısı 2009'da yapılan ve şu an 6'ıncı baskısı piyasada olan "Zamanı durduran saat" isimli kitabını imzalayıp hediye etti. Kitapta nehir söyleşi üslubuyla Büyükerşen'in hayatından kesitler sunuluyor.

BUNU YAZMAK GEREK

Gaye Erkan'ın başını Ahmet Hakan'a yedirdiler

Hürriyet yazarı Ahmet Hakan, Merkez Bankası başkanlığından azledilen Gaye Erkan'ın ardından "Keşke böyle olmasaydı" başlıklı bir yazı yazarak adeta timsah gözyaşları dökmüş.

Oysa Erkan'ın gidişinde Ahmet Hakan'ın payı çok büyük.

Gaye Erkan medyadaki ilk röportajını Ahmet Hakan'a vermişti.

İlk okuduğum an şaşırmıştım.

Çünkü Ahmet Hakan analitik içerik üreten, ciddi analizler yapan bir yazar değil.