Bu terör soruşturması olamaz

ANALİZ Bu terör soruşturması olamaz Saray medyası günlerdir İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde teröristler olduğu haberi ile yatıp kalkıyor. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, belediyede 500'ün üzerinde PKK'lı, bir o kadar da DHKPC'li, FETÖ'cü ve diğer terör örgülerine bağlı kişiler olduğunu ileri sürmüştü. Ardından bir süre sessiz kalmış ancak AKP genel başkanının konuyu tekrar gündeme getirmesi üzerine belediyeye müfettiş gönderdiklerini ilan etmişti. Müfettişlerin "mülkiye müfettişi" olduğu belirtilmişti. Pek çok kişi gibi ben de "Nasıl yani, mülkiye müfettişleri terörist soruşturmasını nasıl yapacak" diye sormuştum. Terör soruşturması müfettiş işi değil, istihbarat işidir. Kurumlara müfettiş sokup da "kim terörist kim değil" ayırımı yapmak mümkün olamaz. İstihbarat durumu saptar, güvenlik birimleri savcılık emriyle adı geçenleri gözaltına alır ve sorgular, bu kişilerin terörle bağlantılı olduklarının kanıtlanması halinde mahkemeye sevk edilir. Terör soruşturmasını mülkiye müfettişleri ile yapmak belediyeyi baskı altına almak ve çökertmeyi amaçlamaktan başka bir şey değildir. Gerçeğin bu olduğu bizzat bakanlığın yaptığı açıklama ile ortaya çıktı artık. İçişleri bakanının yardımcısı dün bir açıklama yapmak zorunda kaldı. Çünkü belediyeye sokulan müfettişlerden birinin 2018 seçimlerinde AKP Mersin milletvekili adayı olduğu ileri sürüldü. Bakan yardımcısı da bu müfettişin AKP'den aday olduğunu ancak yasalara göre seçilemeyen birinin görevine dönebileceği bahanesi arkasına sığındı. Bu elbette hukuken böyle ama İstanbul Büyükşehir Belediyesi gibi önemli bir kuruma müfettiş yollanırken bu ayrıntıya dikkat etmemek ihmal değil kasıttır ancak. Açıklamanın devamı belediyeye kurulmuş bir tuzak olduğunun kanıtı olması açısından daha da vahim. Bakanın açıklamasında "Kimleri görevlendirdik onları paylaşayım. 5 mülkiye müfettişi, 1 hazine ve maliye, 1 MASAK uzmanı, 1 ticaret müfettişi... 8 kişilik bir heyet var" diyor. Terör soruşturmasında Hazine, Maliye, MASAK, Ticaret Müfettişi ne arıyor acaba Saray belli ki Ekrem İmamoğlu'nu görevden alabilmek ve Belediye meclisindeki çoğunluğunu kullanıp İstanbul'u tekrar eline geçirebilmek için büyük bir tezgah hazırlığında. Bu konuda koalisyonun küçük ortağı MHP'nin genel başkanı Bahçeli'nin de icazeti alınmıştı. Bahçeli sanıyorum daha önce yaptığı yazılı açıklamanın etkili olmadığını görmüş olmalı ki dün Meclis'teki grup konuşmasında talebini daha şiddetli cümlelerle pekiştirdi. Bahçeli İmamoğlu'nun her durumda sorumlu olduğunu ileri sürerek "Suç sabit görülürse bir saniye bile olsa makamını işgal edemez. Sayın Cumhurbaşkanımızla karşılaştırmak soysuz bir kıyastır. Sayın Erdoğan şiir yüzünden haksızlıklara uğramıştır, bu antidemokratik uygulamaya millet cevabını vermiştir. Herkes sonucu beklemelidir suç sabit görülürse Büyükşehir Belediye Başkanı'nın sadece mahkeme huzuruna çıkması yetmez görevinden alınması şarttır, adaletin icabıdır. Kim bu süreçte hem nalına hem mıhına vuruyorsa hazımsız demektir" dedi. Bu gelişmelerin ışığında hiç kimse kalkıp da "İBB'de terör soruşturması yapılıyor" diyemez. Yapılan bal gibi İstanbul'u yeniden ele geçirme ve tekrar eskiden olduğu gibi kaynakları fütursuzca kendilerine yönlendirme operasyonudur. BUNU YAZMAK GEREK Saray kılığına uydurup İstanbul'u kendi üzerine geçiriyor Aradan üç buçuk yıl geçti ama saray iktidarı İstanbul yenilgisini hâlâ unutamadı. Unutamamasının nedeni çok açık; çünkü İstanbul iktidarın en büyük kaynağı idi. Olağanüstü bütçesi, gelirleri ve kaynakları ile muazzam bir yarar sağlıyordu iktidara. Şimdi o gücü yeniden ele geçirmenin çirkin planları yapılıyor. Belediye başkanı İmamoğlu'nu yerinden edip AKP'li birini başkan yapmak için kolları sıvadılar. Tabii bunun olmama ihtimaline karşı da kimi oyunları var. Saray yönetimi alttan alta operasyonlarla İstanbul'un bazı kaynaklarını üzerine geçiriyor. Örneğin UKOME aracılığı ile İstanbul'un trafiği ve rantı artık sarayın kontrolünde. Bu kuruldaki hükümet üyeleri askerler de dahil sadece saraydan gelen talimatlara göre oy kullanıyorlar ve İstanbul halkından intikam alınmasına vesile oluyorlar. AKP döneminde kendi müteahhitlerine yaptırdıkları bazı altyapı inşaatlarını belediye değil hükümet ödüyordu, İstanbul elden gidince bu paraları ödemedikleri gibi belediyenin borçlanmasına da izin vermiyorlar, bu nedenle eskiden kalma bazı yatırımlar yarım kaldı. Yine AKP döneminde belediyeye yük olmasın diye üstlenilen bazı metro yatırımlarına bugün de devam ediliyor ama dünyanın hiçbir yerinde görülmedik biçimde İstanbul'da sanki iki ayrı metro varmış gibi davranıyorlar. Ulaştırma bakanı kendi yaptıkları yatırımları öne çıkararak sanki belediye metro hizmeti yapmıyormuş gibi açıklamalar yapıyor. Örneğin bu bakan dün "İstanbul'u birilerinin keyfine bırakamayacaklarını" ileri sürerek kendi yaptıkları metroları bitirmek için harıl harıl çalıştıklarını söyledi. (Aslında bana göre fena fikir değil, metrolar dünyanın her yerinde zarar eden kuruluşlardır, bu işte kâr yoktur. Belki de metro sistemini olduğu gibi hükümete bırakmak daha doğru olur. Madem bu kadar hevesliler İstanbul'un metro işini tümüyle bakanlık üstlensin.) İBB'yi devre dışı bırakan bir başka karar da dün içişlerinden geldi. Süleyman Soylu bir genelge yayınlayarak Anadolu illerinin İstanbul Belediyesi ile ortak "tanıtım günleri" yapmalarını yasakladı. İl tanıtım günlerini belediyeler değil valilikler yapacak. Muhtemelen İBB'nin bu tür tanıtım programlarından bir kazancı olmaz, ama saray iktidarı belediyeyi iyi gösterecek her türlü şeyin elinden alınmasına karar vermiş anlaşılan. ŞAKA GİBİ Allah Tayyip Erdoğan'dan razı olsunmuş Sarayla iltisaklı medyada çalışmak çok keyifli olmalı. Akıllıca olup olmadığına bakmadan, sırf saraya yaranmak için akla gelen her türlü haber yapmak mümkün bu medyada. Sonuçta saraya yalakalıksa kimse yazılarına, çizilene, söylenene bakmıyor bile. Şimdi size noktasına virgülüne dokunmadan sarayla iltisaklı medyadan aldığım bir haberi sunmak istiyorum. Bakın ne diyor bu haberde; "İki yılı aşkın süredir devam eden pandeminin etkisiyle dünyada gıdadan enerjiye kadar birçok alanda fiyat artışları oldu. Küresel ölçekte elektrik üretiminde kullanılan kömür fiyatlarında beş kat, doğalgazda ise 10 katı aşan artışlar meydana geldi. Bu artışlardan Türkiye de etkilenirken, yılbaşıyla birlikte doğalgazda yüzde 25, elektrikte yüzde 52 zam yapılmak zorunda kalındı. Bir yandan kademeli tarifeye de geçilirken, diğer yandan maliyetlerin vatandaşa en az etki etmesi için devletin desteği sürecek. Devlet, enerji fiyatlarındaki küresel maliyet artışlarına rağmen geçen sene doğalgazdaki faturanın da 4'te 3'ünü, elektrik faturasındaki tutarın yarısını vatandaşa yansıtmadı. Sadece geçen yıl enerji dolayısıyla sübvanse edilen miktar 160 milyar lirayı buldu. Yeni dönemde de