Bu kez de AYMden karşı darbe

ANALİZ

Bu kez de AYM'den karşı darbe

İktidar Anayasa Mahkemesi kararlarını artık tanımıyor ve uygulamıyor.

Daha önce de yazdığım gibi bu aslında bir "anayasa darbesi"dir.

Darbeler ille askerle, tankla, sıkıyönetimlerle olmaz.

Darbe, mevcut anayasal düzeni değiştirmektir ki, anayasaya uymamak ve hiçbir yaptırımla karşılaşmamak da bir darbedir.

Erdoğan'ın Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamamasına bugüne kadar Anayasa Mahkemesi'nden ciddi bir tepki gelmemişti.

Sadece başkan Zühtü Arslan bir yemin töreni sırasında "Herkes Anayasa Mahkemesi kararlarına uymakla yükümlüdür" uyarısı yapmıştı, o kadar.

Ancak 27 Şubat tarihli resmî gazetede yayınlanan bir Anayasa Mahkemesi kararı sanki bir karşı darbe niteliğindeydi.

Anayasa Mahkemesi Erdoğan'ın 2018'de "tek adam" konumuna gelmesinden sora çıkardığı 1 numaralı cumhurbaşkanlığı kararında aldığı yetkilerden 37'sini "anayasaya aykırı bularak" iptal etti. Bu yetkiler arasında cumhurbaşkanlığına alınacak personelin, politika kurulu ve istişare kurulu üyelerinin, danışmanların alacağı maaşı cumhurbaşkanının tek başına belirleme yetkisi var örneğin.

Bugüne kadar Erdoğan'ın yanında kaç kişinin çalıştığını bunların ne maaş aldığını hiç öğrenemedik.

İşte Anayasa Mahkemesi, cumhurbaşkanlığı personelinin alacağı maaşların kanunla düzenlenmesi gerektiğini bildirdi.

Erdoğan'ın "tırpanlanan" yetkileri arasında bazı bakanlıklara sağlanan yetkiler de var.

Örneğin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'na verilen ve belediyelerin yetkilerini yok sayan imar yetkisi anayasaya aykırı bulundu.

Bu yetkiler her ne kadar bu bakanlığa verilmiş olsa bile herkes biliyor ki özellikle büyük kentlerdeki özel arazilere uygulanan imar yetkisini aslında bakan değil bizzat Erdoğan kullanıyor.

Yine Çevre Bakanlığı'na verilen mimarlık mühendislik odalarına ilişkin mevzuatı hazırlamak ve denetlemek için verilen yetki de anayasaya aykırı bulundu.

İçişleri Bakanlığı'na verilen "ülkenin idari bölümlere ayrılması, il ve ilçe genel idarelerini düzenleme görevi" de "kanun gerektirdiği" için iptal edildi.

Anayasa Mahkemesi, Sağlık Bakanlığı ile ilgili bazı yetkileri de iptal kapsamına aldı.

Anayasa Mahkemesi iptal kararına "Bu konuların mecliste yasalaşması için" 9 aylık süre verdi.

Meclis bu süre içinde anılan iptallerle ilgili yasa çıkarmak zorunda.

Yasa çıkmazsa Erdoğan'ın tüm bu yetkileri elinden alınmış olacak.

Konunun siyasi tarafına bakınca sanıyorum seçimden sonra hızlı bir çözüm bulunacaktır.

Muhtemelen Erdoğan bu yetkilerin kanunlaşmasını isteyen bir teklifi Meclis'e gönderecek ve hızlı biçimde sonuçlandırılmasını isteyecektir.

Meclis çoğunluğu olan AKP de bunları kanun haline getirecektir.

Açıkçası bunun böyle olacağı kesindir de bu kararla Erdoğan'ın ciddi bir yara aldığı da bir başka gerçektir.

Anayasa Mahkemesi böyle bir kararla Erdoğan'a "Her şeyi tek başına yapamazsın, yapacaksan da en azından kanunla yapmalısın, bu kadar başına buyruk olamazsın" demiştir.

Şimdi merakım şu; CHP'li milletvekillerinin ve Danıştay'ın talebi ile 1 numaralı cumhurbaşkanlığı kararını inceleyen ve iptal kararı veren Anayasa Mahkemesi'nin başına ne gelecektir, ayrıca muhalefet konuya ne kadar sahip çıkacaktır

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Evet, Karadeniz bir anda patlayıp alevler içinde kalabilir

Pazartesi günü "Bir bilim insanı böyle cevap vermez" başlıklı yazımda Zonguldak Bülent Ecevit Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Hakan Kutoğlu'nun jeofizik profesörü Celal Şengör'e yönelik sözlerini eleştirmiştim.

Celal Şengör Karadeniz içinde gazlar olduğunu ve bunun patlama riski taşıdığını söylemişti.

Kutoğlu ise saygısız biçimde "Karadeniz patlamaz, Celal Hoca şöhretin verdiği saçmalama hakkını kullanıyor sadece, bilim insanlarında ilerleyen yaşlarda görülen bir durumdur" demişti.

Ben de "Bir bilim insanına yakışır mı bu sözler" diye sormuştum

Yazım üzerine Prof. Dr. Beycan İbrahimoğlu'ndan bir e-posta aldım.

İbrahimoğlu Karadeniz ile ilgili bugüne kadar benim hiç bilmediğim bir bilimsel gerçeği yazmış.

Üzerine yorum yapmam konu ile ilgili bilgisizliğim nedeniyle haddim değil.

Ancak Prof. Dr. Beycan İbrahimoğlu'nun verdiği bilgi çok ilginç, sizinle de paylaşıyorum;

Sizin 24 şubat 2024 tarihli "Bir bilim insanı böyle cevap vermez" başlıklı yazınız beni de etkilemiştir.

Karadeniz'de, 150-200 metre derinlikten itibaren yaşayan herhangi bir şeye rastlamak zaten zordur. Karadeniz'in dünyanın en büyük metan ve hidrojen sülfür deposunu temsil ettiğini kabul etmemiz mümkündür.

Hem metan hem de hidrojen sülfürün belirli koşullar altında yandığını ve patladığını belirtmeye bile gerek yok. 11 Eylül 1927 akşamı Kırım'da meydana gelen deprem Yalta'nın yüzde 70'ini harabeye çevirdi, yaklaşık 850 kişi yaralandı. Yapılan incelemede merkez üssünün Karadeniz olduğu ortaya çıktı.

Tektonik plakaların kayması ve sarsıntı nedeniyle, dipte depolanan hidrojen sülfit, doğa kuvvetleri tarafından dışarı doğru kaldırıldı ve burada ya oksijenle temas ettiğinde ya da fırtına nedeniyle tutuştu.

Alev o kadar güçlüydü ki, kıyıdan 70-80 kilometre uzakta parlak bir gün batımı gibi görülebiliyordu!

Hidrolog Profesör P. A. Dvoichenko olayı şöyle tanımlamıştı: "Gökyüzünün batı kısmı, Karantina Körfezi'nin pürüzsüz yüzeyinde muhteşem bir şekilde parıldayan parlak kahverengimsi turuncu bir ışıkla kaplıydı. Sanki parlak ışığı sis perdesinden geçen bir ateş yanıyordu."

Karadeniz'deki hidrojen sülfit miktarı artıyor. 1927'de yaşanana benzer felaketler yaklaşık yüz yılda bir yaşanıyor, ama eğer öyleyse, o zaman insanlık bir felakete yakın demektir.

İbrahimoğlu yazısına bununla ilgili bazı teknik bilgiler ve görseller de eklemiş ama onları koyacak yerim yok ne yazık ki.

BUNU YAZMAK GEREK

İstanbul'da "çöp dağları" varsa sorumlusu AKP'li belediyeler

Tek hedefi İstanbul'u kazanmak olan Erdoğan İmamoğlu'nu eleştirirken çok garip sözler söylüyor.