Uzun süre pek ortalarda görünmeyen eski içişleri bakanı Süleyman Soylu 1 Ağustos günü Meclis Başkanlığı'na bir dilekçe vererek dokunulmazlığının kaldırılması talebinde bulundu.
Hem bakanlığı döneminde hem de sonrasında çeşitli ithamlarla karşılaştığını belirten Soylu "Devletimizin itibarını ayaklar altına almak isteyen dahili ve harici menşeli çok sayıda mesnetsiz, tamamen iftiraya dayalı manipülatif ve çoğu benzer mahfillerden üretilen organize ve sistematik karalamalarla karşı karşıya bulunmaktayız" dedi.
Soylu'nun bu çıkışı yandaş medyada adeta bir kahramanlık gösterisi gibi sunuldu. Sonra da unutuldu gitti.
Aslında böyle konunun unutulması mümkün olamaz. Bugüne kadar hiçbir içişleri bakanı hakkında Soylu kadar iddia ortaya atılmamıştı.
Soylu'nun sadece adı mafya olarak geçen suç örgütlerinin temsilcileriyle çektirdiği fotoğraflar bile yeter aslında.
Tabii Soylu'nun "Ben bakanım her gün birçok toplantıya katılıyorum, herkes benimle fotoğraf çektirebilir" demesi ilk bakışta haklı gibi görünebilir ama durum öyle değil tabii.
Çünkü Soylu'nun kimi suç örgütü elamanıyla bizzat kendi makam odasında çekilmiş fotoğrafları var.
Kendi yaptığı ziyaretlerinde de bu tür çekilmiş fotoğraflar var. Ancak gelinen noktada çok ilginç bir durum var.
Soylu'nun dokunulmazlığının kaldırılması talebi AKP içinde tartışılmış. Bazı gazete haberlerinden öğrendiğimize göre AKP'liler "Soylu'nun dokunulmazlığını neye göre kaldıracağız" demişler. Çünkü şu anda mecliste Süleyman Soylu hakkında tek fezleke bile yokmuş. Nitekim Soylu da Meclis Başkanlığı'na verdiği dilekçede bu durumu dile getiriyor ve "Buna rağmen dokunulmazlığımı kaldırın, ben hesap vereyim" diyor.
Gariplik şurada; Soylu'nun bakan olduğu dönemde çeşitli kurum ve kuruluşlar olduğu gibi siyasi partiler de savcılıklara suç duyurusunda bulundu. Ancak anlaşıldığı kadarıyla savcılıklar bu suç duyurularının hiçbirini işleme sokmamışlar bile. Suç duyurusu yapan yaptığı ile kalmış.
Oysa şu anda mecliste onlarca milletvekili hakkında 700'ün üzerinde fezleke var. Yargımız belli ki AKP'lilere farklı muhalefet partilerine farklı bakıyor. Muhalefetten bir milletvekili için yapılan her suç duyurusu anında işleme konup "dokunulmazlığı kaldırılsın" talebiyle meclis başkanlığına gönderilirken, AKP'li olanlar içinse bu uygulama yapılmıyor. Bunun "adli bir rezalet" olduğunu söylemek herhalde yanlış olmaz. Soylu ucuz bir kahramanlık gösterisi yapıyor, bunu yaparken de yargının iktidar baskısı altında hakkındaki onca suç duyurusuna rağmen hiçbir fezleke düzenlememiş olmasına güveniyor. Şunu da eklemek istiyorum; "Hakkında tek fezleke bile olmayan Süleyman Soylu 'dokunulmazlığımı kaldırın' diye şov yapmak yerine hakkında mesnetsiz iddialarda bulunanlar hakkında suç duyurusunda bulunsun. Eğer davalı bir milletvekili olursa başka biri hakkında dava açması mümkün. Dokunulmazlığı olsa bile kendisine iftira edenlerle mahkemede hesaplaşabilir."
Milletin havalimanı gitti parasını hepimizin ödeyeceği müteahhit havalimanı geldi
Adana'daki Şakir Paşa Uluslararası Havalimanı bundan tam 87 yıl önce 1937 yılında hizmete açılmıştı. Geçen yıllar içinde bu havalimanı gelişti, tıpkı Erdoğan tarafından kapatılan İstanbul Atatürk Havalimanı gibi Türkiye'nin önemli iç ve dış hava ulaşımı merkezlerinden biri oldu. Ancak millete ait hiçbir yer bırakmamaya kararı olan AKP iktidarı durup dururken bu havalimanının kapatılmasına, Adana-Mersin arasındaki bir bölgeye yeni havalimanı yapmaya karar verdi.
Eski havalimanı Adana'nın neredeyse içindeydi. Yeni yapılan alan ise Adana'ya 35 kilometre uzakta. Görünen amaç başta Mersin'e olan uzaklığı kısaltmak ve bölgenin her yerinden ulaşılmasının kolay hale getirilecek olmasıydı ama o hesap da yanlış.
Çünkü Şakir Paşa Havalimanı Mersin'e 66 kilometre uzaktaydı, yenisi ise 65 kilometre uzakta. Ama en önemlisi bu yeni havalimanı yap-işlet-devret modeline göre yapıldı. Bunun ne olduğunu biliyorsunuz, "Cebimizden bir kuruş çıkmadı" masalı ile maliyeti bu alanı kullanan kullanmayan herkese ödetmek. Böylelikle müteahhitlere çok ballı bir ihale ile para aktarılmış oluyor. AKP'liler diyor ki "Eski havalimanı kentin çok içindeydi, artık tehlike yaratıyordu, yeni havalimanı bu açıdan çok güvenli." Bu da palavra. Çünkü Şakir Paşa Havalimanı'nın bitişiğinde Amerika'nın İncirlik Üssü var. Şakir Paşa Havalimanı'na sivil uçaklar inip kalkarken, kentin neredeyse içinde olan İncirlik'e ise savaş uçakları, dev nakliye uçakları iniyor, bu uçaklarda nükleer bomba olup olmadığını bile bilmiyoruz. Sonuçta şimdi sıra ceplerini dolduran müteahhitlerden sonra boşalan havalimanı yerine binlerce TOKİ konutu inşa edecek diğer müteahhitlere geldi.
Sizin ahlakınız ne kadar zayıf böyle
Ebrar ahlakı bozuyor.
Vargas ahlakı bozuyor.
Instagram ahlakı bozuyor.
TikTok ahlakı bozuyor.
Sahne sanatçıları ahlakı bozuyor.
Şortlu kadın sporcular ahlakı bozuyor.
Bikini ile denize giren ahlakı bozuyor.
Dikkat edin "ahlak" söz konusu olunca cinsellikten başka bir şey görmüyor bunlar. Ne kadar zayıf bir ahlakınız var böyle.
Starbucks protestocusu ile kahve içen gencin diyaloğu