Aydınlanma ve Değişim
Onsekizinci yüzyıldan itibaren batı toplumlarının düşünce tarzı ve toplumsal hayatında büyük değişimler yaşandı. Bilimsel buluşlar, teknik ilerlemeler ve yeni keşifler hem batı toplumlarını hem de bütün dünyayı etkisi altına aldı. İnsanoğlu bu gelişmeler sayesinde daha kolay bir yaşam sürme imkânı buldu, fakat aynı zamanda kendi iç dünyasında büyük sarsıntılar yaşadı. Çünkü her yeni buluş, her yeni teknik imkân insana fayda getirdiği kadar, onu kendisine, çevresine ve topluma yabancılaştırmaya da başladı. Zamanla insan, kendi ürettiği güçlerin esiri haline geldi; kendi elleriyle yaptığı, makinaların, sistemlerin ve teknolojilerin oyuncağına dönüştü. Bu ağır yabancılaşma, batı insanının ruhuna bir kâbus gibi çöktü.
Teknoloji İyimi Kötü mü
Burada önemli bir noktayı vurgulamak gerekir: Sorunun kaynağı yalnızca teknoloji değildir. Çoğu zaman insanlar yaşadıkları sıkıntıları sadece tekniğe yükler. Oysa hiçbir araç ya da nesne kendi başına iyi ya da kötü olamaz. Önemli olan onu kullanan kişinin niyeti ve amacıdır. Bir bıçak örneğini düşünelim: Bıçak kötü niyetli birinin elinde ölüm aracına dönüşür, insanlara zarar verir. Ama aynı bıçak iyi niyetli birinin elinde sanata dönüşüyor, bir işi kolaylaştırmaya yarar. Dolayısıyla suç bıçakta değil, onu kötüye kullanan insandadır. İşte teknoloji de böyledir. Tek başına insanı felakete sürüklemez, fakat yanlış amaçlarla kullanıldığında hem insana hemde topluma yıkım getirebilir.
Marx'dan Bir Uyarı
Karl Marx, bu yabancılaşmayı çok özlü bir biçimde dile getirmiştir: "Malınız mülkünüz ne kadar çok olursa, benliğinizden o ölçüde yitirirsiniz." Bu söz aslında Batı insanının durumunu çok iyi özetler. Çünkü Batı toplumlarında burjuva düzeni, sınıf çatışmaları, siyasi rekabetler ve baskılar vardır. İnsan sürekli bir yarış, bir çekişme, bir çatışma ortamında yaşar. Böyle bir düzende insanın kendi benliğiyle uyumlu şekilde gelişmesi, iç huzura kavuşması zordur. Mal-mülk tutkusu, eşya biriktirme hırsı insanı köleleştirir. Ünlü düşünürümüz üstat Cemil Meriç, diyor ki, "İnsanlar sevilmek için yaratıldı, eşyalar ise kullanılmak için. Bu dünyadaki kaosun nedeni ise eşyaların sevilmeleri, insanların ise kullanılmasıdır. İnsan kendi ürettiği eşyaların, makinelerin, düzenlerin altında ezilir. Eşya, insana hizmet edeceğine onu yönetmeye, hatta ona hükmetmeye başlar. Sonuçta batı insanı kendi benliğine, toplumuna ve doğaya yabancılaşır.
İslam'ın Bakış Açısı
Oysa İslam düşüncesinde durum farklıdır. Müslüman için eşya, sahip olunması ve kullanılması gereken bir araçtır; amaç değildir. İnsan eşyaya hâkimdir, eşya insana hâkim olamaz.