Dağlar Başına Kış Gelir, İnsan Başına İş Gelir

Geçenlerde bir arkadaşımızın dedesini görmek için köye yolumuz düştü. Daha ilk adımda, köyün sessizliğe gömülmüş hâlini fark ettik. Gençler çoktan büyük şehirlere göç etmiş, köyde ise ağırlıklı olarak orta yaşlılar ve yaşlılar kalmıştı. Kimi bastonuna dayanıyor, kimi düşüncelere dalmış uzaklara bakıyordu. Ama Hasan Dede farklıydı; 95 yaşına rağmen dimdik ayakta, bilinçli, zinde ve yaşamla bağını koparmamıştı.

Kendisine bakan oğlu anlattı: "Babam gençliğinde hiç doktora gitmedi. Ömrü hep köyde geçti. Bağda, bahçede, tarlada, ahırda, meyve ağaçlarının altında… Hep çalıştı, hep üretti." 80'li yaşlarında düşme sonucu kolunda incinme oldu, bir de üşüttüğü için bronşit geçirdi. Onun dışında hiç hastane yüzü görmedi." dedi

Hasan dedeyi fazla yormamak için kısa konuştuk. Ama o kısa sürede bile özlü bir ders verdi bize. Gözlüğünün üzerinden bakarak şöyle dedi:

"Bak evlat… Dağlar başına kış gelir, insan başına iş gelir."

Ve ardından ekledi:

"Hayat dediğin, insanın başına ne gelirse onunla baş etme sanatıdır."

Bugün bu yazıyı, 95 yaşındaki o bilge dedenin söylediği o derin cümleden yola çıkarak yazıyorum.

Değerli okurlarım hayatın kendi doğasında gizli bir benzerlik vardır; dağlara kışın gelmesi ne kadar doğalsa, insanın başına türlü türlü işlerin gelmesi de o kadar doğaldır. Anadolu irfanının özlü sözlerinden biri olan "Dağlar başına kış gelir, insan başına iş gelir" atasözü tam da bu gerçeği anlatır. Hiç kimsenin yaşamı düz bir çizgide ilerlemez. Kimi zaman hayatımızda güneşli günler yaşarız, kimi zamansa yağmurlu günler kimi zamansa beklenmedik fırtınalarla karşılaşırız.

Kışın dağlara gelişi gibi, işler de insanın başına usul usul, sessizce gelir. Bazen insanın aldığı bir karar, hayatın akışını değiştirir. Kimi zaman kontrol edemediğimiz olaylar bizi yorar, kimi zaman da verdiğimiz yanlış kararlar telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğurur. Ancak önemli olan, tıpkı kışı atlatan dağlar gibi, bu işlerin içinden dimdik çıkabilmeyi bilmektir.

Dağlar, kış geldi diye şikâyet etmez. Karı, tipiyle birlikte taşır; ağırlaşır ama yıkılmaz. İnsan da öyle olmalı. Hayatın getirdiği her sıkıntıyı birer "yaşam öğretisi" gibi görmeli. Zorluklar bizi olgunlaştır ve büyütür, pişirir. Zahmetsiz kolay hayatlar ise sağlam karakterler yetiştirmez. Bu yüzden insanın başına gelen her "iş", aslında onun iç dünyasını yoğuran birer sınavdır. Eskiler ne güzel söylemiş ''Zahmetsiz Rahmet olmaz'' diye, yani sıkıntı çekilmeden, uğraşılmadan, istenilen sonuç elde edilemez. Her nimetin bir külfeti vardır. Sıkıntı çekmeden, bazı fedakarlıklar yapılmadan, yorulmadan hiçbir şey elde edilemez. Her güzel sonuç için mutlaka çabalamak gerekir.