Futbol, hafızası güçlü bir oyundur. Bir zamanlar, 1994 Dünya Kupası'nda Hristo Stoichkov önderliğinde yarı final oynayarak efsaneleşen Bulgaristan, o görkemli günlerinden ne kadar uzakta olduğunu bir kez daha gösterdi. Biz Türklerin futbol çağının şafağında, komşunun karşımızda fazla bir şansı yoktu. Ay-Yıldızlı ekibimiz, istekli ve baskın bir oyunla sahadan istediğini alarak rövanşı da kayıpsız geçti.
Maç öncesi en büyük merak konusu, Türk futboluna bomba gibi düşen bahis soruşturmasının milli takıma nasıl yansıyacağıydı. Sonuçta, milli takım kampından dahi PFDK'ya giden oyuncu olmuştu. Ancak korkulan olmadı; sahaya yansıyan en ufak bir olumsuzluk, moralsizlik veya isteksizlik görmedik.
Aksine, tüm takım bu olumsuz havayı dağıtırcasına kanlı canlı bir oyun sergileyerek rakibini bertaraf etti. Kaptan Hakan Çalhanoğlu'nun orkestra şefliğinde Kenan ve Kerem, dinamizmleriyle Bulgar savunmasını bunalttı. Orta sahada ise Oğuz ve İsmail, ikili mücadelelerdeki başarıları ve bitmek bilmeyen enerjileriyle rakiplerine nefes aldırmayan bir pres gücü sergiledi. Bulgarlar iyi kapandı ve ilk maçtaki gibi 6 gollük bir hezimete izin vermedi ama Milli Takımımız da kapanan bir savunmaya karşı klasik santrfor olmamamızın sıkıntısını çekti. İkinci yarıda Millilerin rehavete kapılması ile Bulgarlar cesaretlendi bu Millilere 3-2'lik Gürcistan maçındaki gibi futbolun ciddi bir iş olduğunu hatırlattı.
Maçta özellikle ilk yarıdaki yüksek tempolu, diri ve "futbola aç" görüntü, kaçınılmaz olarak akıllara Süper Lig'deki temposuzluğu getirdi. Sahadaki ilk 11'in beşi doğrudan Süper Lig'den geliyordu ve bu tempolu oyuna birebir katkı sağladılar. Asıl soru da burada yatıyor: Aynı oyuncular, nasıl oluyor da kulüp takımlarında bu '5. vitese' bir türlü çıkamıyorlar Hafta sonu ligde izlediğimizde adeta yürüyen, temaslı oyundan kaçınan bu isimler, milli formayla nasıl bu kadar dinamik ve savaşçı olabiliyor
Elbette, topun oyunda kalma süresinin artması veya rakibin oynatmamaktan çok oynamaya çalışması gibi faktörler sıralanabilir. Ancak asıl etkeni, 'hoca faktörü'nde aramak gerekir. Milli Takım kampları, oyunculara fiziksel olarak 'yüklenildiği' yerler değildir; oyuncular kulüplerinden hazır gelir. Burada yapılan, ağırlıklı olarak taktiksel çalışmalardır.

16