Hangi Montella

İki Vincenzo Montella var futbolumuzda. Birincisi; Adana Demirspor'da fark yaratan teknik adamlığı, depremin getirdiği acı günlerdeki dik duruşu, ülkesinde verdiği her röportajda Türkiye ve Türk halkı hakkında övgüyle bahseden bir teknik adam...
Fenerbahçe için de güçlü bir adaydı... Belki koltukta o olsa sezonun hikâyesi de farklı olabilirdi. Stefan Kuntz'dan bayrağı aldıktan sonra elemelerde evinde bugüne kadar hiç kaybetmemiş Hırvatistan'ı devirmek, EURO 2024 biletini almak, yetmedi hazırlık maçı da olsa Almanya'yı kendi taraftarı önünde devirmek, Kenan Yıldız gibi bir genci vitrine çıkarmak... Bütün bunlarla futbolumuza ilkbaharı getirmişti Vincenzo Montella daha kış gelmeden... Bu kez sağlam bir futbol felsefesi olan, yıllardır 'Bir oyun planımız yok' diye şikâyet ettiğimiz bir düzenden sonra yüksek taktik bilgileriyle meşhur İtalyanlardan birinin hocamız olması herkese güven veriyordu...
İkinci Montella ise, Macaristan ve Avusturya maçları öncesinde kadroyu açıkladığında değil, Semih Kılıçsoy'u A Milli Takım'dan Ümit Milli Takım'a gönderdiğinde çıktı... Doğrusu konu Semih'in A Milli Takım düzeyinde olup olmaması değildi... Kendini doğru anlatamadı Montella ve hiç A Milli Takım forması giymemiş futbolcu için tenzili rütbe edilmiş bir hava oluşturuldu. O günlerde şampiyonluk yarışında olmayan Beşiktaş'ta Samet Aybaba ve Feyyaz Uçar'ın bu gündemi gereksiz yere köpürttüğünün ve genç oyuncularına da zarar verdiğinin altını çizmek lazım. Montella'nın arkasından esen rüzgâr, o günlerden sonra suratına poyraz olarak döndü. Buranın kırılma noktası olduğunu düşünüyorum. İtalyan hocanın kimyası değişti. Üstüne Avusturya karşısında yaşanan hezimet de eklenince kıyasıya şampiyonluk yarışı sürerken Milli Takım kadrosu açıklanana kadar Montella dosyası rafa kalktı...
Her Milli Takım kadrosunda birilerinin neden olduğu, birilerinin neden olmadığı tartışılır. Teknik adamların vazgeçemediği favori oyuncuları da vardır. Ama poyraz Montella'nın yüzüne doğru eserken ne Samet Akaydın ne de Yunus Akgün için böyle bir kredisi vardı İtalyan'ın... Oğuz Aydın ve Serdar Saatçı bu kadroda olmayı hak etmiş ama dışarıda kalmışlardı.
Hazırlık maçlarını İtalya ve Polonya ile oynamak elbette ki iyi fikirdi. Ancak Gürcistan maçına 8 gün kala Polonya karşılaşması artık kostümlü son provaydı... O gün sahneye Milli Takım'ın kısa özeti olan "Arda'yı yaz tahtaya, yanına 10 adam ekle" ortalıkta yoktu. Şimdi soru şu; Almanya'da biz hangi Montella'yı göreceğiz
AYAKTA ALKIŞLARIZ
Avrupa
Şampiyonası 16 takımdan 24 takıma çıktığından beri grup maçları NBA'in normal sezonu gibi değer buluyor... Asıl turnuva son 16'da başlayacak. Oraya kalmak için öncelikle grupta 3 maçın ikisini kaybetmemek lazım. Peki biz turnuvalara nasıl başlamıştık hatırlayalım; 1996 ve 2016'da 1-0'lık Hırvatistan mağlubiyetleri, 2000 ve 2020'de 1-2 ve 0-3'lük İtalya mağlubiyetleri ve 2008'de 0-2 Portekiz mağlubiyeti... Bu üç takım da her jenerasyonuyla ilk maçta karşılaşacağımız Gürcistan'dan güçlü takımlardı. Hep kaybederek başladığımız finallerde bu kez ilk maçta 3 puan şart. A Milli Takım'ın futbolcu kalitesi son 8'de olmayı hak ediyor. Daha fazlasını yaparlarsa şapkayı çıkarır ayakta alkışlarız. Ancak gruptan çıkmamayı bırakın, son 16'yı kaybetmek bile 2016 ve 2020 hayal kırıklıklarının yanına bir halka daha ekler.