Derler ki aç karnına süpermarkete gitmeyeceksin. Gözün döner, alacağın ne varsa iki katı birikir sepetinde. G.Saray ve F.Bahçe'nin futbol sahasındaki rekabetinde oyunun kalitesi yıllardır tartışılır, kimse derbilerden sonra oynanan futbolu beğenmez ama ortada bir gerçek var ki; transfer dönemindeki büyük kapışmanın rengi ve heyecanı oyunun kendisinden daha da yüksek. G.Saray'ın Osimhen'in ulaşılmaz gibi duran 75 milyon Euro'luk bonservisini ödedikten sonra ihtiyacı olan bölgelere 30 milyon + iki transfer yapacağını ben tahmin edemezdim. Yaptılar! Kaleci transferini son güne bırakınca Uğurcan'a ödedikleri para insanın ağzını açık bırakıyor. Üstelik de Monaco ne istediyse verilen, 30 milyona alınan Singo'dan sonra... İlkay, lüks değil bir ihtiyaçtı. Uğurcan'a ödenen rakamın gölgesinde kalmış olabilir ama G.Saray'ın lig ve Şampiyonlar Ligi'nde artık çok önemli bir çilingiri var. İş öyle bir noktaya vardı ki Çalhanoğlu'nun G.Saray'a gelme isteğini görenler 'İnter'de kalırsa kendini Milano Duomo Meydanı'nda yakacak' dedirtiyor artık. Bu kadro hem kalitesi hem de maliyeti ile elbette Şampiyonlar Ligi'nde ilk 24'te olmalı. Olmazsa hedefte Okan Buruk olacak. Ve elbette mali kongrede başkan Özbek'e, Uğurcan'a ödenen rakam sorulacak.
MOURİNHO ACI ACI GÜLÜYORDUR
Herkesin yüksek sesle dile getirdiği, 'madem bu kadro kurulacak, bütün bu transferler, Şampiyonlar Ligi play-off'una yetiştirilemez miydi" sorusu ortada... Lizbon'daki Mourinho, son imzalara bakınca acı acı gülüyordur elbette. Ama bir gerçek var; F.Bahçe'yi şampiyon yapmadan o koltuğu terk etmek istemeyen Ali Koç, gemileri ziyadesiyle yaktı. Bir ev düşünün oturma odası, salon, yatak odası ve beyaz eşyaları çok da eski değil. Ve eşiniz tamamını değiştirmenizi istiyor. Transferlere baktığınızda F.Bahçe neredeyse sıfırdan bir ilk 11 kurdu. Ederson'u G.Saray'ın elinden kapmak fiyakalı ama yıllık ücret neredeyse -Uğurcan'ın toplam maliyeti çok da fazla