Dişe dokunan hatıralar

Doktorların meslekleri gereği insana ve topluma dair yazıp söylediklerini hayli kıymetli bulduğumdan, onların kaleme aldıkları eserleri dikkatle takip etmeye çalışırım. Bu alanda kaleme alınmış hatıraların ise benim dünyamdaki yeri bambaşkadır. Kendisini yayın evinde ziyaret ettiğim İnkılap Yayınevi sahibi Hasan Güneş ağabey, Abdülkerim Karaağaç imzalı "Dişim çok ağrıyor doktor bey! Bir diş hekimin not defterinden'' isimli kitabı hediye edince çok heyecanlandım ve kitabı bir solukta okudum. Akıcı bir üslupla kaleme alınan ve 216 sayfadan mürekkep olan kitap, okuru 2021 yılı ile birlikte selamlıyor. Kitabı okuduğunuzda yazarın şu 6 şeyi çok güzel bir şekilde resmettiğini sizlerde müşahede edeceksiniz. 1-Hekim ve hasta psikolojisi 2-İslam'a mesafeli çevrelerin kendi hayat tarzlarını Müslümanlara nasıl dayattıkları 3-Mütedeyyin bir hekimin böyle bir çevrede yaşadıkları zorluklar 4-İnsanların ancak dişi ağrıyınca tedavi oldukları gerçeği ve ihmal ettiğimiz işlerimiz, dişlerimiz 5-Öncesi ve sonrasıyla 12 Eylül Darbesinin o kaotik yılları 6-Tatlı dil, güler yüz ve hikmet merkezli bir davet üslubunun insanı nasıl değiştirdiği nerden nereye getirdiği. Kitaptaki ilk hatıra Kerim kitabımızın Fussilet Suresi'nin 34.ayetinin canlı bir tefsiri mesabesinde. Dr. Abdülkerim Karaağaç, muayenehanesine gelen ve karşısında sakallı bir doktor görünce adeta çılgına dönerek ağzına geleni söylemekle kalmayıp, sakalını çekip, asılıp inciten Hidayet hanımın bu hazımsızlığı ve hakaretlerine karşı öyle sabırlı ve olgun davranıyor ki onun bu davranışı Hidayet hanımın hidayetine vesile oluyor. Bu hatırayı okur okumaz şöyle demekten kendimi alamadım: ''İslam'ı bilen ve yaşayan bir doktor, insanın hem dişini hem de içini tedavi eder.'' Kitapta yer alan ikinci hatıra "Dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur'' tecrübesine 'eyvallah' dedirten cinsten... Yazan ve yaşayanlarla birlikte okuyanlarında gözlerini yaşartan hatıra muhteşem bir kavuşmanın öyküsü. 45 yıl sonra tanımadığı bir hasta gibi muayene ettiği insanın ilk okul öğretmeni olduğunu öğrenmek belli ki yazarı hayli duygulandırmış. 45 yıl önce ayakkabı aldığı bir öğrencinin 45 yıl sonra bir diş hekimi olduğunu öğrenmek ne tarifsiz bir mutluluk. Kitapta yer alan en etkili hatıralardan biri de temizlemek için içine girdiği fırının, bir işçi tarafından yanlışlıkla üzerine kapatılması sonucu yanarak ölmeyi bekleyen belediye işçisi. Hikmetin bir gecede saçlarını ağartan o dehşetli saatlerin anlatıldığı Hikmet ağabeyin bir gecesi başlıklı hatıra . Yazar bu hatırada birazdan yanarak ölmeyi bekleyen işçinin duygularına hakkıyla tercüman olmuş. Kitapta bu kadarı da olmaz dedirten diğer bir hatırada da Doktor Abdulkerim Karaağaç,bir hastasına protez yapmak için hastanın ağzından 14 diş çekmek zorunda kalıyor. Protezi ana dişi gibi kullanacağını zanneden hasta, ertesi gün doktorun muayenehanesine gelerek açıyor ağzını, yumuyor gözünü; "Al protezini,ver paramı'' diyerek