EMEKTAR BİR MÜFTÜNÜN PORTRESİ

MENZİLİ MÜBAREK OLSUN

Diyanet Camiası'nın emektar müftlerinden Yakup Arslan Hoca'da şu fani dünyadan kendisine takdir edilen ömür süresini tamamlayarak sıcak bir yaz gününde Dar-ı Beka'ya irtihal eyledi.

Cenaze namazı Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Camii'nde kılındı. Hocamız sevenlerinin ve sevdiklerinin gözyaşları ve duaları ile Ümraniye Hekimbaşı Kabristanlığına defnedildi.

Ruhu şad, mekânı cennet, menzili mübarek olsun. Allah rahmet eylesin.

NE GÜZEL GÜNLERDİ O GÜNLER

Hayli sıcak geçen bir günün ikindi vaktinde serinlemek biraz da kafamı dinlemek gayesiyle Bağcılar Meydanında bulunan Aliya İzzetbegoviç Parkı'nda az sonra alacağım acı haberden habersiz oturuyordum. Telefonum çaldı. Arayan Tarsus Hal Canii imam hatibi kadim dostum Çermikli Yılmaz Karaman hocaydı.

Kısa bir hal hatır faslından sonra beni uzun uzun düşündürecek o acı haberi verdi.

Sizlere ömür Yakup Hoca'yı kaybettik. Bir anda kendimi yaslandığı çınarın yıkılışına gözyaşları ile eşlik eden bir adam olarak buluverdim.

Varlığının verdiği gücü yokluğunun hemen ilk anında iliklerime kadar hissetmiştim.

Hafızam kalbimi de yanına alarak beni geçmişe götürdü.

Zihnimde adeta bir tarih canlandı. Kadim şehir Tarsus'ta Yakup Arslan hocamın müftülük yaptığı, fakirinde kabına sığamayan hayli heyecanlı bir radyocu olduğu günler ve Tarsus Müftülüğünde gerçekleşen tadına doyum olmayan sohbetler.

Hasılı kelam ne güzel günlerdi o günler…

MESULİYET, CİDDİYET, SAMİMİYET

Yakup Arslan Hocamız Adana'nın Ceyhan, Karataş, Hatay'ın Dörtyol ve Mersin'in Anamur ve Tarsus'ta ilçelerinde ilçe müftülüğü, Erzurum'da da il müftülüğü görevlerinde bulundu.

Geride unutulmaz hizmetler ve silinmez izler bırakan Yakup Arslan hocanın hayatını ve şahsiyetini şu 3 kelime ile özetlemek mümkün: ''Mesuliyet, Ciddiyet, Samimiyet''

Yakup Arslan hoca olduğu gibi görünen, göründüğü gibi olan düz bir adamdı.

Hamasetten, gösterişten, nümayişten fersah fersah uzaktı. Kamu ve vakıf malları hususunda takdire şayan bir hassasiyeti vardı. Aslında o sıra dışı bir insandı. Fakat hep sıradan bir insan gibi bilinmeyi ve yaşamayı tercih etti. Az konuşur, çok dinler, az yazar, çok okurdu. Son derece temkinliydi fakat doğru bildiği şeylerde konjonktürün dayattığı şartlara asla teslim olmazdı. O bir ilim, gönül ve dava adamıydı. Fevkalade dikkatli bir gözlemciydi. İyi bir kitap kurduydu. Kitapla olan dostluğunu ömrünün son anlarına kadar devam ettirdi.