İktisat topluma yarar mı (5)

"Tasarruf paketi" çıktı. Toplum için ne demek Bir pencere açıp bakalım. Teknik terimler okuru ürkütmesin. Çünkü herkes yaşanan senaryonun içindedir. Herkes bunu kolay anlayacaktır.

MAKYAJ UYGUN MU, DEĞİL Mİ

Öztin Akgüç önemli iktisatçıdır. Ciddi bilgi birikimi ve tecrübe sahibidir. 8 Mayıs tarihli Cumhuriyet'te dikkat çekici bir yazısı var: "Ekonominin Bir Sorunsalı TCMB" Merkez Bankası'nın yılsonu bilançosunda bir "makyaj" saptıyor ve sorguluyor. Sorgu hepimizi doğrudan ilgilendiriyor. Akgüç diyor ki "2 trilyon 424 milyar TL varlığın, 1 trilyon 636 milyar TL'lik bölümü 'gerçek değer' değildir." Ve bu tutar "gerçek değer"miş gibi, bilançonun "varlıklar"ına (aktife) kaydedilmiştir. Oysa bu "zarar"dır ve "özkaynaktan kayıp" sayılacağı için "eksi" işaretle pasifte yerini almalıdır! Bu ciddi bir iddiadır çünkü Öztin Akgüç ciddi insandır.

Birkaç nokta var. Birincisi, bir "muhasebe makyajı" olarak zararın "aktifleştirilmesi"! Herhangi bir işyeri buna muhtaç kalabilir. Ama bir Merkez Bankası bu makyaja muhtaç kalabilir mi İkincisi, bir Merkez Bankası kâr etmek için kurulmamıştır ki zarar etsin. Yılsonunda "devede kulak" kadar kârı olabilir; onu da Hazine'ye devreder. Zarar ise Öztin Akgüç'ün dediği gibi, "özel beceri" gerektirir. Ve üçüncüsü, evet, özel beceri gerektirmiştir ve herkesin kolayca anlayacağı da budur. Türkiye'ye yirmi küsur yıldır giydirilmiş modelin bir "gökkuşağı" var. "Zarar" o gökkuşağının altından geçerek cinsiyet değiştiriyor, "varlığa" dönüşüyor! Tuhaf mı Değil. Çünkü model "sermayeye göre bölüşüm" esası ile kuruludur. Politikalar değişebilir, enflasyon olur, sonra onun yerine deflasyon getirilir. Modelin esası değişmez, "sürdürülebilir" olmalıdır. Kabaca budur ve TCMB bilançosu da Akgüç'ün verdiği ipucuyla bunu yansıtıyor.

TCMB "maşallah"ı olan o koca zararı, o "heyula"yı nasıl kucağında buldu Daha önce yazdım. TCMB'nin son "Finansal Hesaplar Raporu" da berrak gösteriyor: Son üç yılda, enflasyon senaryosu sayesinde şirketler kesiminin borcu (borç GSYİH) yüzde 72'den yüzde 48'e inmiştir. Yani, şirketlere sadece borçlarını azaltmak üzere GSYİH'nin yüzde 24'ü kadar kaynak aktarılmıştır. Bu birincisi. İkincisi, kamu borcu GSYİH oranı da yüzde 42'den yüzde 30'a düşmüş. Yani, kamuya da GSYİH'nin yüzde 12'si kadar kaynak transferi yapılmış. Nereden Rapor gösteriyor ki hanehalkı varlıklarından! Öztin Akgüç'ün açtığı kapıdan görünen ipucu da burada. Nasıl

Şimdi, "dolar"ın kıtlaştığı ve belirsizliklerin çoğaldığı 2021 güz başlarına dönelim. Siyasetin sermayeye dağıttığı nimetin kesilmemesi lazım. Yoksa model çatırdar. İki şey icat ediyoruz. Birincisi, "dolar"a eşdeğer, rantiye için yüzde yüz cazip bir icat ki banka sistemindeki "dolar"lar yurtdışına kaçmasın. Bunun adı KKM. "Doların orada duruyor. Geçen zamanda TL'nin değeri düşer, senin için bir 'kârdan zarar' doğarsa, bu farkı devletin Hazine'si sana ödeyecek." Herkesin anlayacağı şekilde, rantiye velinimetimizdir! İkincisi, evet ama yetmez. KKM ile de eşleşen, TL'sini olabildiğince ucuzlatarak (TCMB eliyle "sürdürülen" düşük faizli) enflasyon senaryosu. Enflasyon hız verilen fiyatlarla yürütülen kısa ya da uzun metrajlı bir bölüşüm filmidir. "Esas oğlanlar" daima kazanır. Son üç yıldaki sermayeye göre bölüşüm filminin çekiminde, biliyoruz, ücret payı gelir dağılımında hızla yüzde 24'e düştü ve oraya oturdu. Ucuz para ile tetiklenen enflasyon böylece yukarıda vurgulanan "borç azaltan transferler"i yaratarak sermaye ve siyasete garanti ve ferahlama getirdi.

Özetle, Hazine, KKM'li rantiyeye ödeyeceği bir ek kaynağa kavuştu. Nereden Hanehalkı kesiminden! Ancak! Ancak, tarih 2023 Mayıs sonuna gelince enflasyon senaryosundan bir deflasyon senaryosuna geçme vakti geldi. Geçişi yapabilmek için "taze dolar" lazım. Modelin "sürdürülebilmesi" için, önce dünya finans sermayesinden "olur" alacak bir ekonomi fotoğrafı çekebilmek lazım. O güne kadar açıklar büyümüş ve bir de rantiyeye KKM için Hazine'den ödenecek "hamule" var. Bu ek yükümlülük bütçe fotoğrafını iyice sevimsizleştirir. Çareyi buluyoruz! Ve buna dünya sermayesinin mümtaz simaları da "olur" veriyor. Buluş, makyajı bütçede değil, Merkez Bankası bilançosunda yapmaktır. TCMB'nin kucağına rantiyeye ödenecek o "hamule"yi bırakıveriyoruz. Öztin Akgüç'ün şaşmaz bilgisi herkese ipucunu gösteriyor.

'BİR YUNAN TRAJEDİSİ'

Avrupa Para Sistemi ile "Avro"su ve Avrupa Merkez Bankası (ECB) 1999'da kuruldu. Üyelik sıkı koşullara bağlanmıştı: GSYH'ye oranla bütçe açığın yüzde 3'ün, kamu borcun yüzde 60'ın üzerinde olmayacak! Yunanistan AB üyesiydi, "Avro"nun da üyesi olmak istiyordu. Ama koşulları tutturamıyordu. Kamu borcu GSYH'nin yüzde 70'i idi. Bütçe açığı vardı. Derken 2001'de, Wall Street'ten "iyiliksever bir abi" ufukta görünüverdi.

Kapitalizmin "zayıf halka"larında sahneye hâkimdi: Goldman Sachs. (GS diyelim ama Galatasaraylılar alınmasın) Dünya sermayesinin varlıklar yöneten büyük şirketi. Yunanistan'a 2.8 milyar Avroluk "swap" makyajı ayarladı. "Swap" kamu borcu kaydında yer almayacak, üyelik engeli aşılacaktı. Makyaj güzel gösterdi. GS de bu hizmetinden 600 milyon Avro kazandı! Bütçe açığındaki makyaja girmeyelim. Borca bakalım. 2005'e gelinince 2.8 milyar Avroluk borç katlanmış, 5.1 milyar Avro'ya çıkmıştı. Finans âleminde "yağmacı kredi" (predatory lending) diyorlar; Türkçesi kaşıkla verip sapıyla çıkarmaktır! (Swap'ı son birkaç yılda biz de tanıdık ve seviyoruz!)

Yunanistan'da ekonomiye bakış borçlanma merkezliydi. Yunan ticaret ve finans sermayesindeki inanca göre iktisat politikası ancak ucuz borçlanmanın sonsuzluğu üzerine kurulabilirdi. Avro üyeliği bu "şans"ı veriyordu. Borçlanma maliyeti ve borç servisi yarıya inecekti. Böylece, üyelikle birlikte borçlanma ve harcamalar hızlanarak arttı. Vergi gelirleri düştü. Bütçe açıkları büyüdü. İnşaat ve emlak işleri patlama yaptı. 2004'te Atina Olimpiyatları gösteriş sarhoşluğunu doruğa taşıdı. 2007'de kamu borcuGSYİH yüzde 100'e varmıştı ve 2010'da, ülkenin Fransız bankalarına 53 milyar dolar, Almanlara 37 mr dolar, İspanyollara 12 mr dolar borcu vardı.

Bir araştırmacının "Yunan trajedisi" dediği süreç, krizin ilk belirtileriyle 2009 sonlarında başladı. Bu ekonomi önce siyaseti ve giderek toplumu depremlere sürükledi. 2009 Ekim'inde Pasok (Papandreou) iktidara geldi. Önceki iktidarların bütçedeki makyajlarını ortaya çıkardı. Açık gerçekte kat kat fazla idi. 2010 baharında, AB ve IMF işe el koydular. Sosyal kalemleri sıfırlayan, daha çok özelleştirme yaptıran, vahşi bütçe kesintileri taşıyan, toplumdan daha çok, daha çok "tasarruf" isteyen "kurtarma paketleri" ile geldiler. Toplum ayağa kalktı. Ama "Avro"ya üye olunca iktisat politikasının tüm araçlarını paketleyip Frankfurt'a (ECB'ye) teslim ediyorsunuz. Size sadece "tasarruf tedbirleri" kalıyor! AB ne derse o olacaktı. Ve AB'den anlayış beklenemezdi. Avrupa 2010'dan başlayan bankacılık krizi içindeydi! Yunanistan toplumun elinde avucunda ne varsa alınarak yani "tasarruf"la "kurtarılacak"tı. AB bunu beğenirse "yardımı", yani yeni borcu esirgemezdi!