Ulusal ve küresel siyasette 'İstanbul faktörü'

Bugünkü yerel seçimlerde 61 milyon 441 bin 882 kişi oy kullanacak. 30 büyükşehir, 51 il, 973 ilçe ve 390 belde belediye başkanı ile 50 bin 336 muhtar belirlenecek. Türkiye'deki 31 Mart 2024 seçimleri yerel olmasına rağmen yol açtığı etki ve mahiyet açısından dünyada da teveccühle karşılanıyor.
Bunun en büyük nedeni de sanırım İstanbul faktörü. Bir medeniyet havzası olarak İstanbul kuşku yok ki geçmişte olduğu gibi günümüzde de hep bir şehirden çok daha fazla ilgi ve takdire mazhar oluyor.
Bunu bu seçim sürecinde de gördük. Ülkemizin tek mega kenti İstanbul için çok yoğun bir kampanya dönemine şahit olduk. Bir metropolitan olarak bütçesi 7 bakanlıktan ve diğer birçok önemli ulusal kurumdan daha fazla olan İstanbul, bu ekonomik gücü yanında siyasi, kültürel, jeopolitik ve demografik ağırlığıyla da ulusal ve küresel siyasetin rotasını belirlemede adeta lokomotif konumunda.

Günümüz dünyasında İstanbul gibi mega kentlerin sahip olduğu dinamikler her alanda belirleyici birer faktöre dönüşüyor.
Adeta tarihteki 'şehir devletleri' olgusu yeniden canlanıyor. Çünkü başta ABD olmak üzere ileri memleketlerin çoğu 'kentsel bir ülkeye' veya metropolitan bir havzaya dönüşüyor. Bu nedenle ulusal ve küresel siyaset stratejilerinde artık ülkelerden ziyade İstanbul gibi mega kentlerin ağırlığı daha fazla hissediliyor.
Lacivert dergisinin Mart 2024 sayısında yayımlanan "Küresel ve ulusal siyasette büyük şehirler sorunu" başlıklı yazımda da vurguladığım üzere uluslararası sistemde mega kentler olgusu yeni bir problem olarak karşımıza çıkıyor.
Zira mega kentler eksenli 'yeni feodalizm ile yeni federalizm eğilimleri' dünyayı bir ahtapot gibi sarıyor.
Dolayısıyla ülkemizdeki gibi dünya genelinde de nüfus ve ekonomik aktivite artık büyük şehirlerde ve çevre bölgelerde yoğunlaşmış durumda.
Örneğin ABD'de metropolitanlardan 22'sinin ekonomik cirosu ülke ekonomisinin yüzde 52'sini oluşturuyor. ABD'deki bu ekonomik tablo dünyada