Kader günü

Büyük güç rekabeti, enerji savaşları ve neo-liberal kurallara dayalı uluslararası düzenin zayıflaması dünyamızı küresel çapta üç ayrı trajedi ile yüz yüze bırakıyor... Dünyayı, insanlığı ve geleceğimizi tehdit eden bu kaotik triolojiyi 'kaynak kıtlığı, değerler kıtlığı ve seçenek kıtlığı' olarak sınıflamak mümkün. Küresel ölçekteki bu felaketler karşısında hem sahip olduğu jeokültürel derinlik hem son yıllarda gerçekleştirdiği askeri atılımlar ve savunma sanayiindeki hamleler hem de sosyo-ekonomik ve insani krizlerde sergilediği çözüm odaklı diplomatik performansıyla Türkiye, uluslararası siyasette umudun ve istikrarın yeni adresi olarak öne çıkıyor. Bu nedenle sadece ülkemizin kaderi açısından değil küresel sistemin geleceğinin seyri ve mahiyetinin ne olacağı bakımından da Türkiye'deki seçimler belirleyici olacaktır. Bu bağlamda 14 Mayıs bir seçimden çok daha fazlasıdır. Bir kader günüdür. Bir seçimden ziyade ulusal bir tercih ve küresel bir dönüm noktası olacaktır. Herkesin artık kabul ettiği üzere ABD'nin 'küreselleşme, serbest ticaret ve terör ile savaş' gibi emperyalist aparatlarla dünyayı dizayn ettiği 30 yıllık bir kesit olan Soğuk Savaş sonrası dönem kapanıyor. Tarihin Sonu'nun sonu gelirken tarihin intikamcıları 'hegemonik ölüm' sürecindeki ABD'nin inşa ettiği küresel satükoyu dört bir koldan parçalıyor. Ünlü düşünür John Gray, "Bu kadar sert şekilde kutuplaşmış bir ulusun yeni bir uluslararası düzen inşa edebilmesi çok zor. Meşruiyet krizine giren ABD'de Donald Trump davasında da görüldüğü üzere adalet sistemi siyasi savaşta partizan bir silaha dönüştü" diyerek emperyal merkezin çıkmazını ilk elden itiraf ediyor. Bugün artık Atlantik'in liderlik ettiği bir dünya yok. Özellikle Batı'da ekonomik, politik, hukuki ve ahlaki karanlık her yerde yükselişte. Batı dışı dünyada ise küresel yönetim açığı ve buna bağlı kaos stratejisi siyasi salgına dönüşerek yayılıyor. Zira teknolojik gelişmenin yol açtığı coğrafi jeo-politiğin daralması nedeniyle krizlerin her yere hızlıca ulaştığı yeni bir dünya var. Yaşam standartları giderek düşen 'enerji yoksulu' insanlar daha karmaşık metropollere sıkışıyor. Kitlelerin alım gücüyle birlikte gelecek umudu da azalıyor. Silahlarla birlikte siber iletişim daha da sofistike hale geliyor. Bütün bu faktörlerden dolayı dünya da giderek bir yere kaçışın mümkün olmadığı klostrofobik bir köye dönüşüyor. Dolayısıyla insanlık üç kıtlığı ve çaresizliği aynı anda yaşıyor. Azalan kaynaklar için verilen mücadele insani bütün değerlerin ayaklar altına alınmasına yol açarken sistematik hale gelen yokluk ve yoksulluk olgusu da insanların kurtuluş seçeneklerini birer birer tüketiyor. Fakat büyük devletler, Sudan'dan