'Seçilmiş millet' oldukları palavrasını dillerinden düşürmeyen İsraillilerin en küçük bir zorlukta nasıl tabana kuvvet ülkelerini terk edip kaçtıklarını görüyoruz.
Filistinliler ise onca kuşatma, vahşet, açlık, salgın, hastalık ve ambargolara, en sistematik ve en barbar katliamlara rağmen ölüme meydan okuyor, vatanlarını terk etmiyor. Bu tablo kimin gerçekten 'seçilmiş millet' olduğunu bir kez daha dünyaya ve insanlığa gösterdi.
Güçleri sadece kundaktaki masum bebeklere, daha yeni emekleyen çocuklara, çaresiz kadınlara ve yaşlılara yeten sadist siyonistler, Hamas'ın direnişi ile İran'ın saldırıları karşısında travma yaşıyor.
Filistinlilerin topraklarına ve evlerine el koymak için yarışan Yahudi işgalciler, yaşadıkları kentlere düşen İran füzeleri nedeniyle gasp ve cinayetle elde ettikleri yerleri boşaltıp arkalarına bakmadan kaçıyor.
İsrail kentlerinin boşalmasında ve kendini Yahudiler için dünyadaki en güvenli yurt şeklinde lanse eden siyonizm mitinin çökmesinde kuşku yok ki Gazze halkının sergilediği destansı direniş en önemli faktör. İkinci faktör ise siyonizmin barbar zihniyetini ifşa eden Gazzeli masumlara dünyanın verdiği küresel destek.

Hemen her gün dünyanın dört bir yanında sokak ve meydanlara dökülen vicdan sahibi insanların başlattığı küresel intifada, soykırımcı İsrail ile ona destek veren ülkeleri tuş etti.
Siyonist İsrail'e dört koldan yapılan sosyal baskı, diplomatik abluka, ekonomik boykot ve kültürel tepkiler sonuç vermeye başladı.
Sadece sokak ve meydanlardan değil akademiden sanata, müzikten spora hemen her platformda duyarlı insanlar soykırımcılara yönelik baskıyı had safhaya taşıdı.
Bu küresel baskıyı gören ABD ve Avrupa devletleri geç de olsa geri adım atmak zorunda kalıyor. Atmasalar bu yükselen tepkiyi kontrol edemeyeceklerini iyi biliyorlar. Şimdilik vaziyeti idare etmeye çalışacaklar. Ancak ne yapsalar da boş! Ne bundan sonra ne giderek artan küresel tepkiyi kontrol edebilirler ne de İsrail'den kaçışları ve siyonizmin içeriden