Gazze başta olmak üzere bugün Ortadoğu'da yaşanan bütün krizlerin temelinde Osmanlı İmparatorluğu'nu yıkan emperyal ülkelerin sinsi ve tuzaklarla dolu kaotik planları var.
5 Ocak 1916'da daha Birinci Dünya Savaşı devam ederken imzalanan Sykes-Picot anlaşmasının artçı şoklarını hâlâ hissediyoruz. Bu gizli anlaşmadan sonra yayımlanan 3 Kasım 1917'de Balfour Deklarasyonu ile Osmanlı yönetimindeki Filistin toprağı Yahudilere verildi.
9 Aralık 1917'de Kudüs'ün İngilizler tarafından alınmasıyla da 637 yılından beri Filistin'de Dört Halife ile başlayan ve ardından da Abbasiler, Emeviler, Memlükler, Selçuklular, Eyyubiler ve Osmanlılar ile devam eden Arap, Türk ve Müslüman egemenliği dönemi sona erdi.
Fakat önceki gün imzalanan 9 Ekim 2025 tarihli Gazze'deki ateşkes anlaşmasıyla Filistin'de yüz yıllık aradan sonra Türk çağı resmen yeniden başladı. Bunu bizzat Batılı devletler ve onların taşeronları da itiraf ediyor.
***
Kuşku yok ki bölgenin ve Filistin'in kaderini değiştirecek yeni hamlelerin merkezinde artık Türkiye olacak. Sadece masada değil sahada da varız. Gazze'deki görev gücünde Mehmetçik'in de yer almasını yorumlayan İsrail medyası, "Gazze'nin güvencesi artık Türkiye" başlıklarını atmak zorunda kalıyor. Haaretz gazetesi ülkemizin ateşkesteki ve sonraki barış sürecindeki rolünü "Türkiye hem Washington hem de Hamas nezdinde 'adil arabulucu' pozisyonuyla öne çıkıyor" diyerek yorumlamış.Başkan Erdoğan'ın Türkiye'yi küresel diplomasinin merkezine taşıyan hamleleri ülkemizi sadece Gazze'nin değil bölgenin geleceğinin de sigortası hâline getiriyor. Batılı ve Doğulu medya organları bu gerçeği "Türkiye ateşkes anlaşmasının en büyük kazananı" yorumlarıyla veriyor.
Ülkeler peş peşe Türkiye'ye teşekkür ediyor. Zira eski üst düzey Mossad yetkilisi Oded Eilam'ın da dile getirdiği gibi herkes İsrail'in geri adım atmasında ve Hamas'ın ateşkesi kabul etmesinde ana lokomotif gücün Washington değil Ankara olduğunu düşünüyor.
Oded Eilam, Haaretz'deki analizinde