Soframa dokunma!

Biz sofraya önem veren milletiz.

Misafirperveriz.

Yoldan gelene, darda kalana soframızı ve gönlümüzü açarız.

Elde avuçta yoksa bile, ilaç niyetine ayırdığımız bir tas bulgur dahi olsa, ocak tüter, doyururuz misafirimizi.

Bir kahvenin bile 40 yıl hatırı vardır bizde.

Üstelik 'Komşusu açken tok yatan bizden değildir' diyen yüce dinin mensuplarıyız.

Lokantada, çay bahçesinde arkadaşlarımızla oturmuşsak, lavaboya gitme bahanesiyle yerimizden kalkar, hissettirmeden kasaya gidip hesap öderiz.

Daha doğrusu öderdik...

Son yıllarda, bütün dünya, öyle bir enflasyon türbülansına girdik ki alışkanlıklarımız bile sarsılıyor.

Küresel çapta yaşanan bu türbülansın en inatçısı da bize musallat oldu.

Önceki gün Abdi İpekçi spor salonunda Galatasaray-Manisa basket maçını izlemeye gittim.

Ne yani, maçın başlamasını beklerken arkadaşıma bir kahve ısmarlamayacak mıyım

'İki filtre kahve lütfen'

Kaç lira

300 TL.

Az değil.

Amerikalı, Avrupalı bu kahveyi kendi parasıyla 5-10'a içiyor, ben 150-300'e...

Çarşıda, markette fahiş fiyat var.

Enflasyon artı ahlaksızlık enflasyonu üst üste binmiş.

Fahiş fiyat meselesinde geleceğimize pusu kuran açgözlü yankesicilerin payı çok büyük.

Tarladan aldın üç kuruş, markete girdin fahiş...

Bu gidişle yuva kurmak zorlaşacak.

Gençler evlenmek için bir kez daha düşünecek.

Doğurganlık oranı zaten düşüyor, ülkece yaşlanıyoruz.

Boşanma oranlarında geçim sıkıntısının payı nedir mesela